Connect with us

Hi, what are you looking for?

HariciyeHariciye

Köşe Yazıları

A. Doğucan Tayfur yazdı: “Sahel Savaşı ve Ufuktaki Yeni Göçmen Krizi”

Afrika’nın Sahel bölgesi, geçtiğimiz son birkaç yıldır kaos içerisinde. Bölgenin batı kanadı, su ve yemek kıtlıklarının bölge ülkelerindeki yüksek yolsuzlukla birleşmesiyle bir istikrarsızlık merkezi halini alıyor. Sahraaltı Afrika’dan Avrupa’ya doğru giden göç için önemli bir merkez olan Sahel’deki bu istikrarsız ortam, göçleri hızlandırarak hem Kuzey Afrika ülkelerinin hem de Avrupa ülkelerinin sınır güvenliğini bozarak bu ülkeler üzerindeki göçmen baskısını arttırıyor.

Bugün radikal selefi örgütlerinin yürüttüğü isyanlar krizin diğer Batı Afrika ülkelerine, başta 200 milyonluk Nijerya’ya olmak üzere, sıçrama riskini doğurmakta. Bunun sebeplerine ve olası etkilerine değinmeden önceyse kısaca bölgedeki istikrarsızlığın arka planı açıklamakta yarar var.

Sahel’de Selefi Ayaklanma

2011 yılında başlayıp biten ve Libya lideri Kaddafi’nin devrilmesiyle sonuçlanan Libya İç Savaşından sonra Kaddafi’nin İslam Lejyonuna bağlı ve çoğunlukla Mali ve Nijer kökenli bu askerler, iç savaşı Kaddafi karşıtları kazandıktan sonra Libya’yı terk etmek zorunda kalmıştı. Bu askerler kendi ülkelerindeki Tuaregler gibi etnik azınlık gruplara mensuptu. Bu askerlerin Libya’yı terk edip Sahel’e giriş yapmasıyla bölgedeki silahların ve askerlerin sayısında keskin bir artış yaşandı. Bu artış bölgedeki krizin büyümesinin en önemli sebeplerinden biri olarak görülmekte.

Mali nüfusunun %10unu oluşturan Tuaregler, Mali yönetimine karşı 1963, 1990 ve 2006 yıllarında büyük isyanlara girişmişlerdi. Son isyan ise 2009 yılında sonlanmıştı. Tuaregler bölgedeki madencilik faaliyetlerinin çevreye olan etkisi ve bu madenlerden elde edilen gelirlerin kendileriyle eşit paylaşılamaması, iklim değişikliği gibi sebeplerle yaşadıkları su kıtlığı gibi meselelerde Mali yönetiminden destek almamaları gibi nedenlerle isyan ediyordu.

Malili kimliğinden önce Tuareg kimliğini benimseyen bu askerler, bölgedeki Tuareglerin yaşam şartlarının hiç de düzelmediğini görünce beraberlerinde getirdikleri silahlarla yeni bir isyan hazırlığına girişmişlerdi. Tüm Tuareg klanları tarafından desteklenen bu askerler, Azavad Ulusal Kurtuluş Hareketi (MNLA) adı altında birleşerek 2012 yılında yeni bir Tuareg isyanı çıkarmıştı.

Mali yönetiminin isyanı bastırmaktaki beceriksizliği bir darbeyi tetiklemişti. Bu darbenin oluşturduğu kaos ortamında MNLA hızlıca ilerlerken, El Kaide bağlantılı örgütler ise kendi isyanlarını başlatmıştı. Bu örgütlerin Azavad’da bir halifelik kurma ve şeriatı getirme isteği kendilerini MNLA ile mücadeleye iterken, Fransa’nın da bölgeye askeri olarak müdahale etmesine sebep olmuştu.

Radikal örgütlere karşı Fransız müdahalesinin artmasıyla Fransa’nın bölge ülkeleri üzerindeki askeri ve ekonomik etkisi de artacaktı. Bu örgütlerin en önemlisinin kökeni ise Cezayir İç Savaşı’na dayanmaktaydı. Cezayir İç Savaşı’nda aktif olan Silahlı İslami Grup (GIA) adlı silahlı örgütten ayrılan Selefi Vaaz ve Mücadele Grubu (GSPC) örgütünden sonra Mağrib El Kaidesi (AQIM) gelmekteydi. AQIM’in Sahra kolunun bölgedeki öbür El Kaide bağlantılı cihatçı örgütlerle birleşmesiyle Cemaat Nusret el-İslam vel-Müslimin (JNIM) adlı selefi cihatçı örgütü kuracaktı. JNIM’in üst kadro yöneticilerinin kökeni de bu geçmişe dayanmaktaydı.

Sahel bölgesindeki devletler arasındaki sınırların varlığı bir nevi yalnızca kağıt üstünde görünüyor. Bölgedeki kabilelerin pek çoğu bu sınırlar hiç yokmuş gibi davranarak hareket etmekte. Elbette bu ortam beraberinde yağmacılığı getiriyor. Bölgedeki kabileler bu yağmalardan korunmanın bir yolu olarak JNIM ile anlaşmayı seçti. JNIM, bu etnik kabileler ile stratejik iş birlikleri kurarak hızlıca bölgedeki etkisini genişletti ve hem bölgedeki devletlere hem de İŞİD’in Sahel koluna karşı ciddi bir avantaj elde etti.

JNIM’in lideri Iyad Ag Ghaly, 2012 yılındaki Tuareg isyanının liderlerinden birisi olarak örgütün yereldeki meşruiyetini sağlamlaştırmak için dini temelden çok etnik temelli bir propaganda izleyerek Mali’deki Tuareg kabilelerinin destesğini sağlamıştı. JNIM’in katı dinci pratikleri yerel kabilelerin dini yaşayış biçimlerine pek uymasa da bölgede istikrarlı bir yönetimin yokluğundan ötürü JNIM kabileler için kısa sürede çekici bir alternatif haline gelmişti.

2020lere gelindiğinde bölgede yaşanacak gelişmeler ise JNIM’in yeni bir sıçrama yapmasını sağlayacaktı.

Darbe Kuşağı

2020lere gelindiğinde Sahel Savaşının başaktörleri olan üç ülkede peş peşe darbeler yaşandı. Mali, Burkina Faso ve Nijer hükümetlerine karşı gerçekleştirilen bu askeri darbelerin çeşitli sebepleri olsa da üçünde de 2 ana neden vardı; ülke üzerinde Fransa’nın sahip olduğu geniş askeri ve ekonomik güçten duyulan milliyetçi rahatsızlık ve selefi cihatçı teröre karşı verilen mücadeledeki başarısızlık.

Bu darbelerin ilki Mali’de yaşandı, 2020 ve 2021 yılında gerçekleştirilen darbeler ülkedeki güvenlik sorununu büyütürken JNIM’in ikinci büyük sıçraması için bir alan açmıştı. 2022 yılının ocak ayında Burkina Faso’da gerçekleştirilen darbeyi 30 Eylül’de cunta yönetiminin cihatçılara karşı verdiği mücadeledeki başarısızlıktan rahatsız olan genç subayların gerçekleştirdiği darbe izledi. Yazının bağlamındaki son önemli darbeyse 2023 yılında Nijer’de gerçekleştirildi.

Bu üç ülkede kurulan cunta yönetimlerinin de ortak noktaları vardı. İlk olarak 3 darbe de Rusya desteğiyle gerçekleştirilmişti. Üç ülke de eskiden Fransa’nın kolonileri olan ve Fransızlarla selefilere karşı geniş iş birliği yapan ülkelerdi. Üç ülke de Uluslararası Frankofoni Örgütü, Afrika Birliği ve Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) uluslararası örgütlerine üye olup bu darbelerden sonra üyelikten atılmıştı. Üç darbedeki Batı karşıtlığının bir etkisiyse özellikle Batı’daki Rusçu/Avrasyacı kamuoyunu etkilemeye yönelik “Artık Batı olmadan kendi salçamızı üretebiliyoruz, Burkina Faso’da bir Batı dejenereliği olan LGBT’yi yasakladık” tarzı haberlerin sosyal medyada dolaşıma sokulması olmuştu.

ECOWAS’ın 2023 yılında Nijer’deki darbeye müdahale etmek istemesiyle patlak veren Nijer krizinde 3 cunta rejimi Sahel Devletleri İttifakı’nı kurarak kendi aralarında ortak bir savunma paktı imzaladı. 2024 yılındaysa bu pakt bir Konfederasyon halini aldı. Sahel Devletleri Konfederasyonu, bu 3 devlet arasında ortak pazar inşa edilmesi, selefi örgütlere karşı askeri iş birliği, ortak para birimi gibi hedeflerle uzun vadede tek bir federal Sahel devletine dönüşmeyi hedeflemekte.

ECOWAS’ın gerçekleştirmekle tehdit ettiği müdahalenin gerçekleşmemesiyle JNIM ve Afrika İŞİD’ine karşı olan savaşta Sahel Konfederasyonu Devletlerine Fransa’nın verdiği destek de sonlanmıştı ve Fransız askerleri bölgeden çekilmek zorunda kalmıştı. Fransa gidince çıkacak boşluğu doldurması içinse Konfederasyon Devletleri, Rusya’nın Wagner paralı askerlerini ve Rus askeri uzmanları ülkelerine davet etmişti.

Aşağıdaki harita 2023 krizi sırasında Batı Afrika devletlerinin aldığı tutumu göstermektedir. Maviyle işaretlenen ECOWAS ülkeleri Nijer’deki darbe yönetimine karşı askeri müdahalede bulunmakla tehdit ederken, açık kırmızıyla işaretlenen Gine yönetimi Nijer darbesini diplomatik olarak desteklemiştir. Sarı, cihatçılardan bağımsız hareket eden ayrılıkçı etnik isyanları gösterirken siyah JNIMi ve İŞİD’in Sahel kolunu göstermektedir.

Rusya’nın bölgeye girişi ise bu Konfederasyon devletleri için umdukları kadar olumlu olmadı, nitekim zaten Ukrayna ile boğuşmakta olan Rusya bu üç devlete pek de etkin bir destek sağlayamadıkları için ülkeye girdikleri zamanki adıyla Wagner, bugünkü adıyla Afrika Kolordusu olarak anılan askerler kritik madenleri ülkedeki militanlardan koruyan özel bekçiler gibi hareket etti. Rusya’nın bu devletlere desteğinin ilginç bir sonucu da Ukrayna’nın Azavad Kurtuluş Cephesi gibi hem selefilere karşı hem de Konfederasyona karşı savaşan muhalif gruplara destek olması oldu. Örneğin 2024 yılında Wagner kuvvetlerine karşı gerçekleştirilen bir pusuyla ilgili olarak Ukrayna, istihbaratı kendilerinin sağladığını öne sürdü.

Saheldeki Savaşın Bugünü ve Yarını

2025 yılına geldiğimizde Sahel Konfederasyonu’nun içinde bulunduğu durum hiç de iç açıcı gözükmüyordu. Batıdan bağımsız biçimde kendi aralarındaki bir iş birliğine dayanarak militanları yenme planı başarısız olmuştu ve JNIM inanılmaz bir atılım gerçekleştirerek Togo ve Benin gibi ülkelere de sıçramıştı.

JNIM’in artan saldırganlığı sonucu örneğin 2024 yılında kendileriyle müttefik olan bir Tuareg örgütünün gerçekleştirdiği bir bombalı araç saldırısı sonucu 131 Rus ve Mali askeri öldürülmüştü . Yine örgüt, Mali başkentinde de saldırılar düzenlemişti. Burkina Faso’da ise cihatçılar ülkenin en az %40ını yönetiyordu.

İspanya Savunma Bakanlığı’na bağlı olan İspanyol Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nün 2025 tarihli Sahel raporuna göre JNIM’in bölgedeki ana stratejisi kasabaları kuşatma altına alarak cunta yanlısı bölgelerle etkileşimlerini koparmak üzerine kuruludur, yine Benin ve Togo’ya olan yayılmalarında da bu stratejiyi uygulamışlardır.

Bu stratejinin bir sonucu olarak kabileler JNIM ile diyalog kurarak belli başlı imtiyazlar karşılığı kuşatmaların kaldırılmasını istemektedir. Ancak ana stratejisi geniş halk kitlelerini cihatçılara karşı mobilize etmek olan Burkina Faso cuntası, her türlü diyaloga karşı çıkarak cihatçılarla anlaşmayı seçen sivil nüfusu işbirlikçilikle suçlayarak onlara baskı uygulamaktadır, bu da çevredeki kabilelerin JNIM ile diyalog kurmasını hızlandırmaktadır.

Sahel Bölgesinin bugünkü otorite boşluğunda güç kazanan JNIM’in kontrolündeki bölgelerde uygulanan sıkı kanunlara örnek olarak erkeklere zorla sakal uzattırılması, müziğin yasaklanması, kadınların erkeklerle bir arada bulunamaması gibi olaylar gösterilebilir. Bu tür kurallar ve yasaklar bölge halklarının kendi dini inançlarıyla örtüşmese de bölgedeki istikrarsızlık ortamından rahatsız olan kabileler JNIM ile anlaşmayı en makul yol olarak görmektedir. Bu sebeple JNIM, bölgede devletleşme potansiyeli en yüksek olan grup olarak görülebilir.

2024 yılında JNIM’in Gana’da da varlık gösterdiği anlaşılmıştır. Reuters’a konuşan yetkililere göre örgüt, Burkina Faso ile 600 kilometrelik bir sınır paylaşan Gana’nın kuzeyini hem yaralı savaşçılarını tedavi ettirmek hem de gıda, patlayıcı ve yakıt tedariki için kullanmaktadır. Ganalı yetkililer JNIM’in varlığına göz yumarken JNIM de Gana ordusunu provoke etmeyerek bu ikmal hattının güvenliğini garantilemektedir.

JNIM’in devletleşmesi kâğıt üstünde bölgeyi istikrara kavuşturabilirmiş gibi görünse de aslında bu noktada yeni bir sorun ortaya çıkmaktadır: JNIM’in Sahel’i bir sıçrama tahtası olarak kullanarak Batı Afrika kıyılarına yayılması.

JNIM Yayılması

Batı Afrika’nın kıyı ülkelerine yayılmak için JNIM’in elinde önemli avantajlar var. İlk olarak kıyı ülkelerinin ekonomik olarak daha geride kalan iç kesimlerinde Müslümanlar yaşarken, daha zengin kıyı kentlerinde Hristiyan halk yaşamakta. Yine bu Müslüman halkların Sahel’e olan yakınlığı, JNIM’in bölgeye girişini kolaylaştırarak kıyı kentlerindeki Hristiyanlar karşı olacak bir cihat çağrısını sosyoekonomik adaletsizlik ve etnik kavgalarla süslenmesi örgütün Atlantik Okyanusu’na doğru yayılmasını sağlayabilir.

JNIM’in yönetimden dışlanmış kabileler ve sosyal gruplarla ikna, tehdit veya taviz yoluyla ittifak kurarak yayılma stratejisi bu ülkelerde de kolaylıkla işleyebilir. Demografi buna elverişlidir. Ancak belirtilmelidir ki bu ülkelerin güvenlik güçleri ve devlet yapıları Sahel devletleri kadar kötü olmadığı için bu ülkeler JNIM yayılmasına daha güçlü bir direniş sergileyebilir.

JNIM yayılmasının oluşturduğu en büyük güvenlik sorunu ise kesinlikle Nijerya olacaktır. Mali, Nijer ve Burkina Faso üçlüsünün toplam nüfusları (Üç ülkede de nüfus artış hızının oldukça yüksek olduğunu hatırlatmakla birlikte) yalnız 75 milyon civarı iken Nijerya nüfusu 230 milyondur. Afrika’nın en yüksek, dünyanın 6.en yüksek nüfusuna sahip olan Nijerya’da dini demografi Müslümanlar ve Hristiyanlar arasında neredeyse yarı yarıyadır. JNIM’in Sahel’de devletleşmesi sonucu doğrudan sınırı olacağı Nijerya’nın kuzey bölgeleri Müslüman çoğunlukludur, doğum oranları hala yüksektir ve ekonomik olarak Hristiyanların daha yoğun yaşadığı bölgelerden geridedir.

Dini ayrımlar etnik gruplaşmalarda da kendisini göstermektedir. Örneğin Nijerya nüfusunun %15ini oluşturan İgbolar Hristiyan iken nüfusun %30unu oluşturan Hausalar Müslümandır. İgboların milliyetçiliği daha önce kendilerinin yoğun olarak yaşadığı Biafra bölgesinde kendilerine ait bir cumhuriyet kurmaya çalışmalarıyla alevlenmiştir. İgbo milliyetçileri, özellikle Evanjelist olmalarının etkisiyle Batı kamuoyunda destek bulmuştur. Yine Yahudilerle yakın ilişkileri olan İgbolar, doğrudan tanınmasalar da İsrail’den, Fransa’dan, Rodezya’dan, Güney Afrika’dan askeri ve diplomatik destek almıştır. Ayrıca Batılı paralı askerlerin desteğine ek olarak Avrupa ve Amerika’daki yerel kiliseler ve Hristiyan dernekleri de Biafra’ya maddi destek sağlamıştır. 1968 seçimlerini kazanmadan önce Richard Nixon da Biafra meselesini sık sık dile getirerek ABD’nin Biafra’nın yanında savaşa müdahale etmesi gerektiğini söylemişse de Vietnam Savaşı yüzünden bu sözünü yerine getirememiştir.

İç savaş ve etnik ayrılıkçılık geçmişi olan Nijerya’ya JNIM’in sıçraması, ülkede yeni ve çok daha geniş kapsamlı bir iç savaşı tetikleyebilir. JNIM’in son dönemlerde Nijerya sınırında da faaliyet göstermeye başladığı, sınır kabileleriyle onları yağmacılardan korumak gibi meselelerde anlaşma sağladığı belirtilmelidir. Yani JNIM şimdiden Nijerya da çok az da olsa varlık göstermektedir. İŞİD’in Sahel kolunun da aynı biçimde Nijerya kabileleriyle anlaşarak bölgeden vergi topladığı, bölgeyi de askerlerini Sahel Konfederasyonu devletleri tarafından hedef alınmadan güvenle oynatmak için bir güvenli koridor olarak kullandığı görülmektedir.

Olası bir Nijerya İç Savaşı’nın çıkaracağı göç krizi, Avrupa ve Türkiye’yi sarsan Suriye krizinden çok daha ağır sonuçlara yol açacaktır. 200 milyondan fazla yaşadığı bir ülkeden geniş halk kitlelerinin kaçmaya başlaması pek çok devletin sınır güvenliğini tam anlamıyla çökertebilir, özellikle Avrupa’ya geçiş için transit olarak kullanılacak olan Kuzey Afrika ülkelerinde çok ağır krizler görülebilir.

Kıyı Batı Afrika devletlerindeki dini gruplar arasındaki sosyoekonomik gelişmişlik farkı ekonomik olarak geride kalmış kabileleri JNIM saflarına itecekken çatışmanın dini kimliği Batı Sağındaki göçmen karşıtı cephede de ikilemlere yol açabilir.

Nijerya Hristiyanlarının geniş diaspora ağının etkisi, Avrupa ve Amerika sağındaki göç ve müdahalecilik karşıtı grupların Hristiyan kimliğini daha sıkıca benimseyen kanatlarını daha müdahaleci bir kimliği benimsemeye itebilir. Avrupa sağının Nijeryalı Hristiyanlar için göç konusunda pozisyon değiştirip mültecilerin önüne kırmızı halı sermesi mümkün olmasa da bu grupların geçmişte olduğu gibi Nijeryalı Hristiyanlara destek amacıyla Batı Afrika’da Avrupalıların daha geniş bir askeri rol oynamasını destekleyebilir.

Bölgedeki karışıklığı engellemek için normal şartlar altında en doğrusu JNIM ve İŞİD’in Sahel kolunun yenilgisi için çalışmak olsa da, Konfederasyon ülkelerinin dış müdahale karşıtlığı Batı’nın etkili bir destek vermesini engellediği için bu noktada gerçekleştirilmesi en makul strateji, JNIMin kurmayı hedeflediği İslam Devletinin sınırlarının Sahel’in dışına çıkmasını engellemek olabilir.

Burada not edilmesi gereken en önemli noktaysa 200 milyondan fazla nüfusu olan ve dini demografisi Hristiyanlarla Müslümanlar arasında yarı yarıya bölünmüş olan bir ülkeye Selefi ideolojinin sıçraması, Afrika’da önü alınamaz bir krizin yayılmasına yol açacaktır. Suriyeli göçmen krizini gölgede bırakacak bir göç krizinin engellenmesi için Türkiye ve Avrupa şimdiden hazırlanmak durumundadır. Bunun için Batı Afrika kıyısında bulunan ülkelerin güvenlik güçlerinin sağlamlaştırılması, yerel kabilelerin su ve güvenlik gibi temel gerekçelerle JNIM ile anlaşmaya ihtiyaç duymaması gerekmektedir.

Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

You May Also Like

Köşe Yazıları

Basra Körfezinin girişinde yer alan Abu Musa, Küçük ve Büyük Tund adaları 1971 yılında İran tarafından adaların ilhak edilmesinden itibaren günümüze kadar geçen sürede...

Köşe Yazıları

En sonda söylemek gerekeni en başta söyleyelim; Türkiye bu projeyi tamamlayacak, öngörülebilir gelecekte de tamamlamaktan başka bir seçeneğe sahip değil. Bu mecburiyetin gerekçeleri ayrı...

Köşe Yazıları

Yunanistan, önümüzdeki 6 yıl içerisinde sahip olacağı kabiliyetler sayesinde, olası bir çatışmanın 8. saatinde; Tüpraş ve Aliağa rafinerileri; Gölcük ve Aksaz donanma üsleri, Arifiye...

Köşe Yazıları

7 Ekim 2023 tarihinde başlayan Gazze İsrail savaşıyla beraber dünya gündemi bu savaşın yıkıcılığına odaklandı. Savaşla birlikte Hamas’ın en büyük destekçilerinden biri olan İran’ın,...