Connect with us

Hi, what are you looking for?

HariciyeHariciye

Köşe Yazıları

Amal Ahadli yazdı: “Türkiye’de Beyin Göçü: Sorunlar ve Çözüm Önerileri”

Dünyada son yüz yılda dikkat çeken gelişmelerden birisi beyin göçü olmuştur. Konunun öneminden dolayı literatürümüze “Beyin Göçü Ekonomisi,” “Beyin Göçü Sosyolojisi” gibi kavramlar girmiştir. Özellikle Sanayi Devrimi sonrası yeni meslek dallarının ortaya çıkması, el emeği yerine ihtisaslaşmış fikir emeğini kullananların ön plana çıkmasına sebep olmuştur. Bu dönemde sürekli olarak vasfı geliştirilen insan unsurunun, sektörde ciddi bilgi birikimine yol açmıştır. İhtisaslaşmada izlenen gelişmeler aynı zamanda iş gücü kaynaklarına ve sosyal gelişmişliğe etkisini göstermiştir. Tüm bunların yanı sıra gelişmiş ülkelerdeki teknik bilgi düzeyindeki seviye artışı, insan gücü kaynaklarının gelişimine etkide bulunmuştur. Giderek dünyada ihtisaslaşmış aydına olan talep hızla yükselmiş ve buna paralel olarak istihdam imkânları artmıştır.

Beşeri sermayenin insanın bir parçası olduğu bilinen bir gerçektir. Beşeri, yani bu kavram, ancak insanla bütünleştiğinde anlam kazanır. Kapitale dönüşmesi ise gelecekte düşünülen çeşitli tatmin ve isteklerin gerçekleşmesini sağlayacak bir kaynak oluşturur. Beşeri faktörlerin geliştirilmesini bazı kaynaklar, fiziksel faktördeki iyileştirmenin önemiyle birlikte görmekte ve eğitimi bir “sektör” ve “yatırım fonksiyonu” olarak vurgulamaktadır.

Gelişmiş ülkelerin diğer ülkelere beyin göçü verme sürecini “beşeri sermayenin uluslararası dolaşımı” olarak değerlendirmektedir. Buna örnek olarak ABD, Kanada ve İngiltere gibi ülkeleri gösterebiliriz. Bazı bilim adamlarına göre gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere olan göç, ciddi bir kayıp ya da kazanç içermemektedir. Tabii ki, bunların aksini iddia eden birçok makaleye rastlayabiliriz.

Bazı akademik çevrelerce beyin göçü, “bilim insanı kaçırma” olarak nitelendirilmektedir. Amerika’nın sanayi sektöründeki yeni gelişmelere beyin göçünün katkı sağlayacağı düşüncesiyle, bir çok yetenek avcısını yabancıların bu ülkeyi tercih etmeleri için Avrupa’ya göndermiştir. Bu yüzden Amerika’da doktora yapmış mühendislerin %10 ile %20’si yabancı ülkelerde doğmuştur.

Gelişmiş ülkelerin geçmişlerine baktığımızda gördüğümüz, bu ülkelerin gücünün temelini zamanında gerçekleştirdikleri göç politikalarının oluşturduğudur. ABD gibi devletler, yurt dışında yaşayan ileri teknoloji ve bilimle ilgilenen genç yabancı grupları tespit etmiş ve bu gruplar için özel istihdam sağlayarak ülkenin gelişimine katkıda bulunmalarını sağlamıştır. Dünyada teknolojik gelişmelerin merkezi olan Silikon Vadisi’ne baktığımızda, burada bulunan iş gücünün büyük bir kısmının yabancı uyruklu bilim insanları olduğunu görmekteyiz.

Amerika ile kıyaslandığında, Türkiye’nin bu yabancı iş gücünden yeterince faydalandığını söylemek zor olabilir. Yapılan araştırmalara göre, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde Ar-Ge harcamalarının GSMH’ye oranı yaklaşık yüzde 2 iken, Türkiye’de bu oran 1990 yılında binde 3,3 iken 2007’de binde 7,3’e çıkmıştır (TÜİK, 2008 Yılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetleri Araştırması). Türkiye’de iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 2023 hedeflerinden birinin bu oranı yüzde 3’e çıkarmak olduğunu belirtmeden geçemeyiz.

Beyin Göçü

İleri düzeyde bilgi birikimi olan bilim insanlarının ve ya meslek sahibi kişileri daha uygun koşullarda üretim yapmak amacı ile kendi ülkelerini terk ederek gelişmiş ülkelere gitmesi “beyin göçü” olarak tanımlanmıştır. Bu tanımı biraz daha açmamız gerekirse, üstün zekaya sahip olan ve devletin kendilerine sağladıkları imkanları yeterli bulmayan insanların yaşamak için daha gelişmiş ülkeleri tercih etmelerine “beyin göçü” denir (Pazarcık, 2010: s.13).

Dünyada meydana gelen bilimsel gelişmelerin yanı sıra sanayi devirim ile gerçekleşmekte olan teknik atılımlar Kuzey Batı Avrupa’da sanayileşme sürecinin temellerini atmıştır. Bu durumda Kuzey Amerika’nın zengin ve el değmemiş topraklarına sanayi devrimini hayata geçiren Avrupa ülkeleri bilim ve teknoloji getirmişlerdir. Sonuç olarak günümüzde liderliği Amerika’nın yaptığı birçok batı devletleri, vasıflı işçi ve bilim insanları için bir çekim merkezi rolünü oynamıştır. Beyin göçü sürecini artış oranını tarihsel olarak 2. Dünya Savaşı sonrasında başlamıştır. Savaş sonunda yenik düşen Almanya ve Nazi yıkımına uğramış Avrupa devletlerinin yeninde canlandırılması için nitelikli iş gücüne gerek duyulmuştur. Avrupa yeniden toparlanma sürecinde dünyanın farklı yerlerinden vasıf ayrımı yapmadan iş gücü almak mecburiyetinde kalmıştır. Aynı dönemde iyi niteliklere sahip olan insanlardan faydalanmak için Avrupa devletleri bu kişilere yerleşme koşullarında kolaylıklar sağlamıştır. Beyin göçünün nitelikli bir şekle dönmesi ile ilgili kavram bu zamanlarda meydana çıkmıştır. (İnan, 2020: s.17).

Beyin göçü ile ilgili konuların dikkate alınması 1950’li yıllardan sonrasına tekabül etmiştir. Konuyu bilimsel olarak inceleyen akademisyen sınıfının ilk beyin göçü dalgası ise İngiltere’de gerçekleşmesi üzere 1960’lı yıllarda olmuştur. Bu hareket akademik literatüre “The Brain Drain” olarak girmiştir. Literatürümüzde yerini alan bu kavram farklı kaynaklarda ise The Brain Migration” ve “Migration of Talent” gibi ifade edilmiştir. (Koksal, 2021: s.37).

Türkiye’de Beyin Göçü Sürecinin Gelişimi

Beyin göçü süreci Türkiye’de 1960’ların başında başlamıştır. Batı Almanya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesine yönelen bu göç akını 1970’lere kadar devam etmiştir. 1956 yılında imzalanan Roma Antlaşması ile Avrupa Ortak Pazar ülkelerinin hukuksal varlığına kavuşmuş, bu da göç için uygun zemin hazırlamıştır. Batı Almanya ile Türkiye arasında imzalanan 1961 yılındaki “İşgücü Alımı Anlaşması” birçok vatandaşın bu ülkelere göç etmesini teşvik etmiştir. Meydana gelen bu göç dalgası, 1963’te imzalanan Avrupa Ekonomik Topluluğu Ortaklık Anlaşması ile de hız kazanmıştır. Türkiye’deki politik hareketlilik sonucunda oluşturulan yeni Anayasa, vatandaşların yurtdışına çıkmasını daha da kolaylaştırmıştır. Bu dönemlerde, Almanya neredeyse bütün vasıfsız işçi ihtiyacını misafir Türk işçileri sayesinde karşılamıştır. Sonraki zamanlarda Türkiye, benzer iş gücü anlaşmalarını Fransa, İsveç, Avusturya, Belçika ve Hollanda gibi diğer bazı Avrupa ülkeleri ile de imzalamıştır (Bakırtaş vd., 2010: s. 961-974). Bu tür anlaşmaların temel amacı, bu vasıfsız işgücünün tecrübe kazandıktan sonra ülkelerine dönüp hizmet etmelerini teşvik etmek olmuştur.

Maalesef bu iş gücünün büyük kısmı zaman içinde aileleriyle birlikte göç ettikleri ülkelere yerleşmiş ve hayatlarını orada devam ettirmişlerdir. Türkiye’de oluşan 1960’lar sonrası göç hareketliliğini Tablo 1’de görebiliriz.

Tablo 1

Türkiye’de 1970’ler sonrası gerçekleşen göçleri incelediğimizde, göç edenlerin eğitim kalitesinin giderek arttığını görüyoruz. Ülkede yaşanan siyasi gerginlikler sonucunda, ülkenin akademik kadrolarının başka ülkelere göç etmesiyle sonuçlanmıştır. Göçün ilk başladığı zamanlarda giden yurttaşlarımızın kalifiye oranı %30 olsa da, bu oran 1975’ler sonrasında %50’ye kadar yükselmiştir. Bu durumu fırsat bilen Avrupa Birliği ülkeleri ve Amerika, vasıflı işçi kontenjanlarını Türkiye gibi ülkelerle doldurmuştur. ABD’nin yabancı öğrenci gönderen ülkeler listesine baktığımızda, Türkiye’nin 2008 sonrası ilk ona girdiğini görüyoruz (Institute of International Education, 2009: s. 23).

Günümüz Türkiye’si hala beyin göçü veren ülkelerin başında gelmektedir. Uluslararası Göç İstatistikleri, TÜİK tarafından her yıl yayınlanır. Kurum, 6 Nisan 2023’te 2021 yılına ilişkin olarak Türkiye’den 287,651 kişinin göç ettiğini açıkladı. Veriler, bir önceki yıla göre göç eden kişi sayısında %31,6 azalma olduğunu gösterse de, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sayısı 2020 yılına göre 25,793 kişi daha fazla. Bu, %33’lük bir artış oranına tekabül ediyor (https://www.dogrulukpayi.com/bulten/turkiye-nin-beyin-gocu).

Uluslararası Öğrenci Çekme Stratejileri ve Türkiye’deki Uygulamalar

İngilizce öğrenmenin öğrencilerin karar verme sürecini etkilediği bir gerçekliktir. Öğrenciler tercihlerini yaparken, genellikle ana dili İngilizce olan ülkeleri daha çok seçmektedirler (Wilkins vd., 2012: s. 413-433). Yabancı dil öğretimine önem veren üniversiteler, adeta uluslararası bir insan yetiştiriyorlar. Avrupa’daki bazı milliyetçilikle bilinen ülkeler, kurumsal olarak İngilizce eğitime karşı çıksalar da, bu yaklaşımın dünya genelinde öğrenci çekmede etkili olduğunu kabul etmişlerdir (European University Association [EUA], 2014, s. 15). Aşağıdaki iki tabloya dikkatle bakarsak, yabancı öğrencilerin nasıl etkilendiğini ve ülkemizi tercih eden yabancıların hangi ülke vatandaşı olduklarını görebiliriz.

Tablo 2: Uluslararası Öğrencilerin Ülke Tercihlerini Etkileyen Temel Faktörler Kaynak: (Yılmaz vd., 2021: s. 248).

Tablo 3: Türkiye’yi Tercih Eden Uluslararası Öğrencilerin Uyrukları Kaynak: (Yılmaz vd., 2021: s.249).

YÖK tarafından gerçekleştirilen yeni politikalar sonucunda birçok üniversitede doktora ve yüksek lisans programlarında İngilizce eğitim veren bölümler artırılmıştır. Önümüzdeki yıllarda üniversitelerdeki yabancı dilde eğitim programlarının sayısının 1500’e çıkarılması, temel hedefler arasında yer almıştır. Bu hedefin belirlenmesinin temel nedeni, ülkemizde eğitim alan gençlerin uluslararası topluluklarda kendilerini ve fikirlerini özgürce ifade edebilmelerini sağlamaktır.

Yabancı öğrenci kabul eden ülkeler, ilk olarak bu hareketliliğin ekonomik getirisini göz önünde bulundurmuşlardır (Higher Education Policy Institute [HEPI], 2007). En çok tercih edilen ülkelerden biri olan Amerika, yabancı öğrencilerden dolayı ciddi gelirler elde etmiştir. Öğrencilerin yaşadıkları ülkelerde ödedikleri kira ve benzeri harcamalar, ev sahibi ülkelerin ekonomisine ek gelir olarak katkı sağlamıştır. Amerika’da yaşayan yabancı öğrencilerin yıllık geliri 25 milyar doları bulmuş ve adeta bir endüstri halini almıştır (Yılmaz vd., 2021: s. 249). Amerika’nın yabancı öğrencilerden elde ettiği geliri Türkiye ile kıyasladığımızda, ABD’nin uluslararası öğrencilerden sağladığı gelirin, Türkiye’nin yıllık enerji ithalatının %81,39’una, cari açığının ise %95,68’ine denk geldiği açıkça görülmektedir (YÖK, 2017). Tablomuzda yabancı öğrencilerin Amerikan ekonomisi üzerindeki etkilerini görebiliriz.

Tablo 4

En çok tercih edilen ülkeler listesinde zirveyi Amerika ile paylaşan bir diğer ülke İngiltere olmuştur. İngiltere’yi tercih eden yabancı öğrencilerin ödedikleri harcamalar, 2011 yılında yaklaşık 1,6 milyon € olmuştur (The Local, 2014). Sonraki yıllarda, hatta daha net ifade etmek gerekirse, 2015 yılında Krallık, yabancı öğrencilerden devlet bütçesine 25,8 milyar sterlin (£) katkı sağlamıştır (Universities UK, 2017). İngiltere’de 2017 sonrasında hızla artan yabancı öğrenci sayısı nedeniyle konuyla ilgili ciddi çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda, bu artışın AB ülkeleri dışından gelen öğrencilerden daha fazla olduğu sonucuna varılmış ve devletin gerekli kurum ve kuruluşlarına, özellikle de göç idaresine yeni politika belirleme ihtiyacı olduğu bilgisi iletilmiştir (London First ve PwC, 2017: s. 7-8).

Tersine Beyin Göçü: Türkiye

Türkiye’de var olan hükümetin göç konusundaki politikalarını ve bu göçün tersine çevrilmesine yönelik çabalarını olumlu değerlendirmenin yanı sıra yeterli olmadığını da belirtmemiz gerekir. Tarihe göz attığımızda göreceğimiz gibi, uluslararası göç her zaman artmıştır. Uluslararası göçün artışını dünya nüfusunun artışıyla karşılaştırdığımızda, göçün daha baskın bir eğilim olduğunu gözlemlemekteyiz. Türkiye, dünyanın dört bir yanından gelen bu göçmenlerden ülke gelişiminde faydalanmaya yönelik yöntemler geliştirmiştir.

Tablo 5: Uluslararası Göç Gelişimi ve Artış Kaynak: (Yavan, 2022: s.515).

Türkiye’de son yıllarda beyin göçünü tersine çevirmeye yönelik çalışmaların önemi giderek daha fazla kabul görmekte ve bu konuda çeşitli girişimlerde bulunulmaktadır. Yabancı uyrukluların çalışma izni almasını kolaylaştıran önlemler buna örnek olarak gösterilebilir. Bekleme sürelerinin iki haftaya indirilmesi ve uzun süren bürokratik işlemlerin internet üzerinden online olarak gerçekleştirilmesi, teşvik edici bir girişim olarak öne çıkmıştır. Yetenekli yabancı beyinlerin ülkede kalmalarını teşvik etmek amacıyla Türkiye’deki üniversiteler birçok çalışma yürütmüştür (29800 Sayılı Uluslararası İş Gücü Kanunu, Md. 8).

Türkiye’nin akademik hayatına Türk vatandaşı olarak devam etmek isteyen yabancı bilim insanlarına kapılarını açmıştır. Bu konuda iki yöntem kullanılmıştır. Birincisi, kişinin en az kesintisiz Türkiye’de 5 yıl ikamet etmesi gereken vatandaşlık yoluyla vatandaşlık kazanmaktır. Diğeri ise istisnai yolla vatandaşlık kazanmaktır. Genellikle tercih edilen yöntem ikincisi olmuştur. İstisnai vatandaşlık başvurusu yapan yabancı uyrukluların milli güvenlik açısından bir engel teşkil etmemesi en önemli şartlardan biridir. İstisnai vatandaşlık başvurusu sonucunda kişi, Bakanlar Kurulu’nun kararı ile Türk vatandaşı olabilir (27256 Sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu, Md. 12).

Başlangıçta Orta Asya’dan gelen öğrencilere yönelik teşvik programları zamanla diğer bölgeleri de kapsamıştır. Bu bölgelerden her yıl yüzlerce öğrenci Türkiye’ye yükseköğrenim görmek için gelmektedir. Bu bölgelerden gelenlerin birçoğu ülkelerine dönerek stratejik pozisyonlarda çalışmakta, diğerleri ise Türkiye’de kalmaktadır. Nitelikli iş gücünü teşvik etme konusunda Türkiye, Batı’daki örnekleri incelemiş ve bu uygulamaları ülkemize adapte etmiştir (29800 Sayılı Uluslararası İş Gücü Kanunu, Md. 8).

Türkiye’yi eğitim nedeniyle tercih eden öğrenciler, Türkiye bursları sayesinde maddi sıkıntıları bir dereceye kadar aşmışlardır. Türkiye Bursları programı, 2012 yılında başladığında yaklaşık 10 bin başvuru almışken, 2017 yılında bu sayı 100 binin üzerine çıkmıştır. Aynı zamanda başvuru yapılan ülke sayısı da neredeyse ikiye katlanmıştır. 2021 yılında ise dünya genelinde 178 ülkeden 165 bin 511 başvuru ile Türkiye Burslarına rekor düzeyde başvuru gerçekleşmiştir. 2022 yılında 171 farklı ülkeden 165.500 başvuru gerçekleştirilmesi geçen seneki verilere göre nispeten tercihlerde düşüş olduğunu göstermektedir. Türkiye Bursları, öğrencilere sadece burs sağlamakla kalmaz, aynı zamanda üniversite yerleştirmesi de yapar, bu özelliğiyle diğer burs programlarından farklıdır (https://ytb.gov.tr/daireler/uluslararasi-ogrenciler/turkiye-burslari).

Ülkemizdeki yükseköğretim kurumlarında öğrenim gören yabancı öğrenci sayısına baktığımızda, son yıllarda %36,6’lık bir artışla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. 2020-2021 eğitim öğretim yılında Türkiye’de eğitim gören yabancı uyruklu öğrenci sayısı 162 bin 108 iken, 2021-2022’de 260 bin 289’e, 2022-2023 döneminde 301 bin 694’e yükseldi (https://halktv.com.tr/halktv-ozel/yabanci-uyruklu-ogrenci-sayisi-iki-katina-cikti-741433h). Her yıl elde ettiğimiz öğrenci artışı olumlu bir gelişme olsa da, yüzdelik dilime göre yeterli değildir. Türkiye’nin, yabancı öğrencileri ülke kalkınmasında kullanma konusunda kendine hedef edinen diğer ülkelerle karşılaştırıldığında, verilerimizin hala yeterli olmadığı görülmektedir.

Son zamanlarda mevzuat çalışmalarının yürütülmesi ülkemizdeki önemli gelişmelerden biri olmuştur. Türkiye’de 2001 yılında yürürlüğe giren ve 2023 yılına kadar uzatılması gündemde olan 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri (TGB) Kanunu ve 2008 yılında yürürlüğe giren 5746 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanunla AR-GE çalışmaları için yeterli insan kaynağını oluşturmada önemli bir adım olmuştur. Oluşturulmuş bu kanunlar sonucundan AR-GE yapan işletmeler bunun için harcan paranın vergilendirilmesinden muaf tutulmuşlar.

Sonuç

Türkiye’nin şu anki konjonktürde uyguladığı göç politikası yetersiz olmasına rağmen devletin bu konuyu gündemden düşürmemesi ve yeni çözümler araması takdir edilmesi gereken hususlardan biridir. Ülkemizde bulunan 3 milyon göçmen gücü olumlu bir şekilde kullanıla bildiği takdirde hiç şüphesiz Amerika ve Almanya gibi atılımlar gerçekleştirmemiz mümkündür.

Türk kökenli bilim adamı Prof. Dr. Aziz Sancar’ın Nobel ödülüne layık görülmesi, Türkiye’nin dünya seviyesinde akademisyen yetiştirdiğini lakin buradaki akademisyenlerin yeterli kaynaklar ayrılmadığından kendilerini gösteremediği gerçeğini bir daha karşımıza çıkarmıştır. Amerika ve benzeri ülkelerde eğitim alan insanları geri kazanmak için Ak Parti hükümete geldikten sonra projeler gerçekleştirmiştir. Yurda dönüş projesi sayesinde dünyanın dört bir yanından ülkesine dönen akademisyenler savunma sanayinin ve yüksek teknolojinin gelişiminde önemli katkılarda bulunmuşlar. Günümüzde dünyada adından bahis ettiren İHA ve SİHA’ların üretiminden bu gençlerin bilgilerinden istifade edilmiştir.

An itibari ile Türkiye’nin askeri okullarında yüzlerce yabancı öğrenci eğitim almaktadır. 27 Eylül 2020 yılında başlayan Karabağ savaşından Türkiye’nin askeri okullarından eğitim almış Azerbaycanlı subaylarının gösterdiği performanslar doğru yolda olmamızın ispatıdır. Son Ukrayna Rusya savaşında Türk savunma sanayisinin ürünlerinin önemli rolü yurt dışında ülkemize dönen gençlerin ileri teknoloji alanına sundukları katkılar sonucunda gerçekleştirilmiştir.

Türkiye göç sürecini olumlu değerlendire bilmesi için Amerika örneğini kullanması gerekir. Amerikan göçmen politikalarında olduğu gibi, ırk din ve mezhep ayrımı yapmadan bilgi ve yetenek düzeyine göre gerekli kurum ve kuruluşlarda bu kişileri kullanması ülkenin kalkınmasına önemli derecede katkı sağlayacaktır. Ülkemize gelen akademisyenlere sağlayacağımız düşünce özgürlüğü ve bilim özgürlüğü faaliyetlerini burada devam etmemelerini etkileyeceğini düşünüyorum.

Dünyada gerçekleşen enerji kıtlığı özellikle Ganj nehrinin suyunun azalması bu bölgelerde ileriki dönemlerde büyük kuraklıkların olacağının habercisidir. Bu bölgelerden önümüzdeki dönem gerçekleşen düzensiz göçlerin karşını almak için Türkiye’nin önlemler alması gerekmektedir. Suriye iç savaşı sonrası karşılaştığımız düzensiz göç dalgasından ders alınmalı ve olası başka göç dalgalarının karşısını almak için devletimiz acil durum raporları hazırlamalıdır. Cumhurbaşkanımızın son dönemdeki göç politikasına yapmış olduğu ciddi değişiklikler önemli olmakla beraber sürdürülebilirliği sağlanmalıdır.

Yaşadığımız çağda, en büyük sermayenin bilgiyle donatılmış eğitimli beyin gücü olduğunu söyleye biliriz. Artık ülkelerin zenginlikleri sahip oldukları endüstriler değil orda yaşan beyin gücüdür. Bilgi günümüzün en büyük silahı haline gelmiştir. Bu silahı ne kadar etkili kullanırsak dünya masasından o kadar söz sahibi olacağız. Türkiye’nin yakın elli senelik siyasi geçmişine baktığımızda büyük yol kat ediğimiz söylenene bilir amma beyin göçü anlamında dünyanın gelişmiş devletlerinden geri kalıyoruz. Ülkede siyasi istikrarın ve ekonomik atılımların sürdürüle bildiği takdirde yakın on sene içeresinde dünyanın önde gelen beyin göçü kabul eden ülkeleri içeresinden Türkiye’ni de adını görmemiz mümkün olacaktır.

Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

You May Also Like

Köşe Yazıları

Basra Körfezinin girişinde yer alan Abu Musa, Küçük ve Büyük Tund adaları 1971 yılında İran tarafından adaların ilhak edilmesinden itibaren günümüze kadar geçen sürede...

Köşe Yazıları

En sonda söylemek gerekeni en başta söyleyelim; Türkiye bu projeyi tamamlayacak, öngörülebilir gelecekte de tamamlamaktan başka bir seçeneğe sahip değil. Bu mecburiyetin gerekçeleri ayrı...

Köşe Yazıları

Yunanistan, önümüzdeki 6 yıl içerisinde sahip olacağı kabiliyetler sayesinde, olası bir çatışmanın 8. saatinde; Tüpraş ve Aliağa rafinerileri; Gölcük ve Aksaz donanma üsleri, Arifiye...

Köşe Yazıları

7 Ekim 2023 tarihinde başlayan Gazze İsrail savaşıyla beraber dünya gündemi bu savaşın yıkıcılığına odaklandı. Savaşla birlikte Hamas’ın en büyük destekçilerinden biri olan İran’ın,...