4 Nisan 2025’te Özbekistan’ın Semerkant şehrinde düzenlenen Birinci Avrupa Birliği-Orta Asya Zirvesi önemli diplomatik sonuçlara yer açtı. Zirvenin ortak bildirisinde, Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan gibi ülkeler Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) konusunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1983 ve 1984 tarihli 541 ve 550 sayılı kararlarına bağlılıklarını bir kez daha teyit etti. Bu kararlar, Türkiye’nin tanıdığı KKTC’nin ilanını gayrimeşru sayıyor ve Ada’da Kıbrıs Cumhuriyeti (Güney Kıbrıs) dışında herhangi bir hükümeti tanımama çağrısında bulunuyor. Dolayısıyla Orta Asya ülkeleri, AB ile zirvede KKTC’yi tanımayacaklarını ve uluslararası hukuka uygun davranacaklarını açıkça beyan ettiler. İlginç şekilde, Türkiye bu gelişmeyi açıkça eleştirmemeyi tercih etti.
Diplomatik Arka Plan ve Orta Asya Ülkelerinin AB ile İlişkileri
AB-Orta Asya Zirvesi uzun zamandır şekillenen bir yakınlaşmanın sonucudur. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana AB, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Tacikistan gibi bölge ülkeleriyle siyasi ve ekonomik bağlarını güçlendirmeye çalışmaktadır Özellikle 2022’de patlak veren Rusya-Ukrayna Savaşı, AB’nin Orta Asya’ya stratejik önem atanmasını hızlandırdı. Nitekim geleneksel kuzey ticaret rotası (Rusya üzerinden) riskli hale gelirken, Orta Asya ülkeleri hem Rusya’ya alternatif ticaret güzergâhları arayışında hem de tek taraflı bağımlılığı azaltma peşindeler. Bu bağlamda AB, bölgeye yönelik ilk liderler zirvesini 2025’te gerçekleştirerek ilişkileri “stratejik ortaklığa” yükseltme kararı aldı. Zirvede AB Konseyi adına António Costa ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen hazır bulundu; ev sahipliğini ise Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev yaptı.
AB, zirvede Orta Asya’ya 12 milyar avroluk yatırım paketi açıkladı. Bu yatırımın, AB’nin Küresel Geçit (Global Gateway) girişimi kapsamında, bölgede altyapı, enerji ve dijitalleşme projelerini desteklemesi bekleniyor. Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan gibi ülkeler de Avrupa ile ekonomik iş birliğini derinleştirme karşılığında AB’nin siyasi hassasiyetlerini gözetmeyi kabul ettiler. Nitekim Semerkant Zirvesi sonuç bildirgesinde taraflar, BM Şartı’na ve uluslararası tanınmış sınırlara saygı vurgusu yaparak tüm devletlerin egemenlik ve toprak bütünlüğüne bağlılıklarını belirtti. Bu kapsamda özellikle Kıbrıs meselesine atıf yapan BMGK’nin 541 ve 550 sayılı kararlarına güçlü bağlılık ifade edilerek, KKTC’nin tanınmaması gerektiği yönündeki BM tutumuna destek verildi.
Bu diplomatik adım, Orta Asya ülkelerinin AB ile ilişkilerinde yeni bir sayfa açtıklarını gösteriyor. Kazakistan, Orta Asya’nın en büyük ekonomisi olarak AB ile enerji ticareti (petrol ihracatı) ve yatırımlar konusunda uzun süredir temas halinde. Hali hazırda Kazakistan ile AB arasında Gelişmiş Ortaklık Anlaşması mevcut olup, Astana yönetimi Rusya dışında Avrupa’ya petrol sevkiyatı için Hazar Denizi üzerinden alternatifler geliştiriyor. Özbekistan, yıllarca süren izolasyonun ardından 2016’dan itibaren reformcu bir politika izleyerek AB ile yakınlaştı; ticaret, yatırım ve altyapı projelerinde AB’nin desteğini önemsiyor. Türkmenistan ise “daimi tarafsızlık” politikasına rağmen devasa doğalgaz rezervleriyle AB’nin radarında. Avrupa, Türkmen gazını Trans-Hazar Boru Hattı ile Azerbaycan üzerinden Türkiye’ye ve Avrupa’ya ulaştırma fikrine yıllardır sıcak bakıyor. Nitekim Aralık 2022’de Azerbaycan-Türkiye-Türkmenistan zirvesinde bu konuda bir mutabakat zaptı imzalanması “tarihi bir girişim” olarak nitelendirildi. Bu gelişmeler, Orta Asya devletlerinin AB ile ilişkilerinde pragmatik denge politikası güttüğünü gösteriyor: Bir yandan Rusya ve Çin’le bağlarını sürdürürken, diğer yandan Batı ile ekonomik ortaklıklar kurarak çok yönlü bir diplomasi izliyorlar.
Kıbrıs meselesi, AB ile yakınlaşan bu ülkeler için bir liyakat testi haline geldi. AB üyesi Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (Kıbrıs Cumhuriyeti), Orta Asya devletlerinden uzun süredir diplomatik tanıma talep ediyordu. 2023 sonu ve 2024 başında bu yönde hızlı adımlar atıldı: Özbekistan, Aralık 2024’te İtalya nezdindeki büyükelçisini Kıbrıs Cumhuriyeti’ne akredite etti. Kazakistan da Ocak 2025’te Kıbrıs Cumhuriyeti ile diplomatik ilişki kurma kararı alarak karşılıklı büyükelçi atadı. Türkmenistan ise İtalya Büyükelçisi’ni Kıbrıs’a akredite ettiğini duyurdu. Hatta Kırgızistan bile 2025 Nisanında GKRY’ye büyükelçi atayan ülkeler arasına katıldı. Bu adımların 4 Nisan 2025’teki AB-Orta Asya Zirvesi öncesinde tamamlanması manidar bulundu. Nitekim KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Türk devletlerinin AB ile kurduğu yakın ilişkiler nedeniyle böyle davrandığı yorumunu yaparak, “Güney Kıbrıs’la ilişki kurabilirler ama bizim beklentimiz KKTC ile de benzer ilişkiler kurulmasıdır” şeklinde sitemde bulundu. Sonuç olarak, Orta Asya ülkeleri AB ile iş birliğini derinleştirmek uğruna Kıbrıs konusunda Türkiye’den farklı bir çizgide durabileceklerini gösterdiler. Bu durum, Türkiye’nin yıllardır vurguladığı “KKTC’yi tanıma” çağrılarının yakın müttefikleri nezdinde bile karşılık bulmadığını ortaya koymaktadır.
Türkiye’nin Sessizliği: Neden Açık Tepki Vermedi?
Türkiye, Kıbrıs konusunda hassasiyeti en yüksek ülke olmasına rağmen, Semerkant Zirvesi’nde müttefik Türk devletlerinin KKTC’yi tanımama taahhüdüne karşı dikkat çekici bir sessizlik sergiledi. Ankara’dan resmi düzeyde sert bir tepki gelmedi; ne Dışişleri Bakanlığı ne de üst düzey hükümet yetkilileri Orta Asya ülkelerini doğrudan kınayan açıklamalar yaptılar. Bu diplomatik sessizliğin nedenleri birkaç başlıkta değerlendirilebilir:
• Önceden Bilgi ve Diplomatik İstişare: Türkiye muhtemelen bu gelişmeleri önceden öngördü. Zira Kazakistan ve diğerlerinin GKRY’ye büyükelçi atayacağı haberleri aylar öncesinden gelmişti. Ankara, perde arkasında bu kararlardan haberdar olup itirazlarını diplomatik kanallardan iletmiş, ancak açıktan çatışmaktan kaçınmış olabilir. KKTC’deki bazı yorumcular, “Türk cumhuriyetleri bu kararları bilmeden imzaladı” derken aslında Ankara’nın tepkisizliğine dikkat çekerek, Türk diplomasisinin hazırlıksız yakalandığını öne sürdüler. Ayrıca, “Dünya gerçekleri onları böyle davranmaya sevk ediyor” diyerek Orta Asya ülkelerinin tutumuna da anlayış gösterilmesi gerektiğini vurguladı.
• Türk Devletleri Teşkilatı ve Kardeşlik Olgusu: Bu üç ülke, Türkiye’nin öncülüğünde kurulan Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) üyesi (Türkmenistan gözlemci) olup “kardeş ülke” olarak anılıyorlar. Geçtiğimiz yıl KKTC de TDT’ye gözlemci üye kabul edilmiş, Ankara bunu KKTC’nin tanınma yolunda bir zaferi olarak sunmuştu. Dolayısıyla, şimdi bu ülkelerin BM kararlarına atıfla KKTC’yi tanımama taahhüdü Ankara için diplomatik bir hayal kırıklığı yaratsa da, Türkiye kardeşlik imajını zedelememek için sessiz kalmayı tercih etti. Türk hükümeti, kamuoyu önünde Orta Asya liderlerini eleştirmenin Türk dünyası dayanışmasına zarar vereceğini hesaplamış olabilir. Nitekim KKTC’de bazı kesimler, “Türk dünyasıyla dayanışmamızı zedeleyen adımları kabul edemeyiz” diyerek Ankara’dan daha sert duruş bekledi; ancak Ankara bu çağrıları yüksek sesle karşılamadı.
• Büyük Stratejik Resim – Orta Koridor ve Jeopolitik Öncelikler: Türkiye’nin tepkisizliğinin en önemli nedeni, büyük stratejik çıkarlarını tehlikeye atmama isteği olarak değerlendiriliyor. Orta Asya ile Türkiye’yi birbirine bağlayan Orta Koridor projesi (Trans-Hazar ticaret yolu) ve enerji iş birlikleri (özellikle Türkmen gazının Türkiye’ye ulaşımı) gibi konular, Ankara için hayati önemdedir. Bu ülkelerle sırf KKTC konusunda ters düşüp kavga etmek, daha geniş ekonomik ve jeopolitik hedeflere zarar verebilirdi. Ankara, bölgesel iş birliği ve ticaret ağlarını korumak adına Kıbrıs konusunda esnek davranmayı seçmiş görünmektedir. Yani jeopolitik öncelikler hassasiyetleri gölgede bıraktı misali, Orta Koridor ve enerji koridoru gibi öncelikler uğruna KKTC meselesindeki taviz, Türkiye tarafından sineye çekildi denebilir.
• Uluslararası Yalnızlığın Farkındalığı: Türkiye, Kıbrıs meselesinde uzun zamandır uluslararası alanda yalnız kaldığının farkındadır. KKTC’yi tanıyan tek ülke olması, BM ve AB’nin ise tam tersi yönde tutum alması gerçeği karşısında, Ankara zaman zaman diplomatik esneklik gösteriyor. Orta Asya’daki dost ülkelerin de küresel konsensüse uygun davrandığını görerek, onlara sert çıkmanın bir kazanım getirmeyeceğini hesaplamış olabilir. Aksi halde konuyu büyütmek, Türkiye’nin izolasyonunu daha da görünür kılacak, dostlarıyla arasını açarken AB’yle ilişkilerini de gerecekti. Nitekim Türkiye’nin sessizliğinin tersine muhalefet ve bazı medya organları bu duruma sert tepki gösterdi. Muhalif gazeteler, “Türk devletleri AB ile skandal bir anlaşmaya imza attı” manşetleri atarak, 12 milyar avro uğruna KKTC’nin göz ardı edildiğini yazdı. Hatta “KKTC’yi sattılar” gibi ağır eleştirel ifadeler kullanıldı. Fakat hükümet kanadı bu eleştirileri büyütmedi ve konu gündemde fazla yer bulmadan geçiştirildi.
Özetle, Ankara’nın tepkisizliği stratejik bir suskunluk olarak okunabilir. Bu yaklaşım, Türk dış politikasının son yıllarda önceliklendirdiği çok boyutlu çıkarlar bağlamında değerlendirildiğinde tutarlıdır. Türkiye, Türk dünyası içindeki liderlik konumunu korumak, Orta Asya’daki nüfuzunu sürdürmek ve bölgesel projelere halel getirmemek adına bu adıma göz yummuştur. Bu durum, dış politikada duygusallıktan ziyade realist bir tutum benimsediğinin göstergesi olarak da yorumlanabilir.
Orta Koridor Projesinin Türkiye’nin Çıkarları Açısından Önemi
Türkiye’nin böylesine hassas bir konuda dahi alttan alabilmesinin ardında Orta Koridor gibi dev ölçekli jeoekonomik projelere atfettiği önem yatmaktadır. Orta Koridor (Trans-Hazar Doğu-Batı Orta Koridor), Çin’den çıkıp Orta Asya üzerinden Hazar Denizi’ni geçerek Kafkasya ve Türkiye yoluyla Avrupa’ya uzanan çok modlu (demiryolu-denizyolu-karayolu) bir ticaret rotasıdır. Bu güzergâh, tarihi İpek Yolu’nun modern bir yorumu olup Türkiye’nin coğrafi konumunu bir avantaja dönüştüren stratejik bir girişimdir. Türkiye Cumhuriyeti, “Asya Anew (Yeniden Asya)” inisiyatifi kapsamında da Orta Asya ile bağlantıları güçlendirmeyi dış politika önceliği saymaktadır. Orta Koridor girişimi, 2015’te Çin’in başlattığı Kuşak ve Yol İnisiyatifi (BRI) ile uyumlu şekilde ilerleyerek uluslararası destek de kazanmıştır.
Orta Koridor’un Türkiye’ye sunduğu diplomatik ve ekonomik avantajlar çok boyutludur. Her şeyden önce, Ulaşım ve Ticaret Merkezi olma hedefindeki Türkiye için bu koridor hayati bir transit rolü ifade eder. Bugün bu ticaretin büyük kısmı denizyoluyla Süveyş üzerinden veya Rusya üzerinden (Trans-Sibirya hattı) gerçekleşirken, Orta Koridor tam kapasiteyle devreye girerse Türkiye bu trafiğin hatırı sayılır bir bölümünü kendine çekebilir. Kuzey Koridor olarak adlandırılan Rusya rotası, Ukrayna savaşıyla güvenilirliğini yitirmiş; Güney Koridor olan İran rotası ise yaptırımlar nedeniyle kısıtlı kalmıştır. Bu koşullarda “en güvenli ve kısa rota” olarak Orta Koridor öne çıkmaktadır. Türkiye üzerinden geçen bu hat, Kuzey’e göre 2.000 km daha kısa olup iklim ve coğrafi koşullar açısından daha elverişlidir; denizyoluna kıyasla taşıma süresini üçte bir oranında kısaltma potansiyeline sahiptir. Dolayısıyla Orta Koridor, Türkiye’nin lojistik üstünlüğü anlamına gelmektedir.
Ekonomik açıdan, Orta Koridor güzergâhındaki projeler Türkiye’ye büyük yatırımlar ve gelir olanakları vaat ediyor. Yeni demiryolları, limanlar, lojistik merkezleri inşa edildikçe Türk müteahhitlik firmaları, lojistik şirketleri ve liman işletmeleri bu pastadan pay alıyor. Örneğin, Hazar Denizi’nin doğusundaki Aktau ve Türkmenbaşı limanlarında lojistik merkezler ve serbest ticaret bölgeleri kurulması planları, Trans-Hazar iş birliğini derinleştirirken Türkiye’nin de ticari erişimini artıracaktır. Tüm bunlar, ülkenin iç altyapısının modernleşmesi demek olup, uzun vadede sanayi ve ihracat sektörlerine de ivme kazandıracaktır.
Orta Koridor sadece bir ticaret yolu değil, aynı zamanda dış politikada kozdur. Türkiye, bu hat sayesinde hem Doğu’ya hem Batı’ya karşı elini güçlendirmektedir. Doğu’da Çin ve Orta Asya için vazgeçilmez bir güzergâh sunarken, Batı’da Avrupa için Rusya’yı baypas eden değerli bir ortak haline gelmektedir. Bu durum, Ankara’ya jeopolitik manevra alanı kazandırır. Örneğin, Avrupa’nın Orta Asya ile bağlantı kurma hedefi, kaçınılmaz olarak Türkiye’yi denkleme dahil eder. Nitekim AB’nin Orta Asya’ya 12 milyar avroluk yatırım planı da dolaylı olarak Türkiye üzerinden Avrupa’ya uzanan Orta Koridor’un altyapısını iyileştirmeyi içeriyor. Türkiye’nin bu projedeki merkezi rolü, AB ile ilişkilerinde de stratejik bir değer oluşturuyor.
Orta Koridor’un Türkiye ve Orta Asya İçin Potansiyel Ekonomik Etkileri
Orta Koridor güzergâhı, hem Türkiye hem de Orta Asya devletleri için ciddi ekonomik fırsatlar ve dönüşüm potansiyeli barındırmaktadır. Son yıllarda atılan adımlarla bu potansiyelin somut çıktıları da görülmeye başlanmıştır. Özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası koridor üzerindeki taşımacılık hızla artmıştır. 2023 yılında Trans-Hazar rotasından taşınan yük miktarı 2,7 milyon ton iken 2024’te şimdiden 4.1 milyon tonu bulmuştur. Bu, Türkiye ve bölge ülkelerinin taşıma kapasitesini ve ticaret hacmini katlayarak artıracak muazzam bir büyüme demektir.
Türkiye açısından ekonomik etkiler birkaç boyutta incelenebilir:
• Ticaret Hacminde Artış: Orta Koridor, Türkiye’nin Orta Asya, Çin ve Güney Asya pazarlarına ihracatını hızlandıracak, ithal ettiği hammadde ve ürünleri daha ucuza getirmesini sağlayacaktır. Demiryolu ve karayolu ile yüklerin hızlı akışı, Türk ihracatçısının Uzakdoğu’ya denizyoluna kıyasla daha kısa sürede mal göndermesine olanak tanır. Bu da rekabet gücünü artırır. Aynı şekilde Orta Asya ülkeleri de Avrupa’ya ürünlerini Türkiye üzerinden daha kolay ulaştırarak dış ticaretlerini çeşitlendirebilir. Örneğin, Kazakistan’ın petrokimya ürünleri veya Özbekistan’ın tekstil ve tarım ürünleri Orta Koridor sayesinde Avrupa pazarına daha hızlı girebilecektir.
• Altyapı Yatırımları ve Sanayi: Orta Koridor’un işlerlik kazanması için dev yatırımlar yapılmaktadır. Demiryolu modernizasyonu, yeni hatlar (örneğin Çin-Kırgızistan-Özbekistan demiryolu projesi gibi Orta Asya iç bağlantıları), Hazar’da feribot filolarının genişletilmesi, sınır kapılarında modern tesisler hep bu kapsamda sayılabilir. AB’nin açıkladığı 12 milyar avroluk paket, muhtemelen dijital altyapı, yeşil enerji ve ulaştırma koridorları için hibe ve kredileri içeriyor. Çin ise Kuşak-Yol kapsamında bölgede zaten büyük krediler veriyor. Bu yatırımlar, Orta Asya’nın gelişmesini hızlandırırken Türk müteahhitlerine de yeni projeler sağlıyor. Ayrıca, ulaşım kolaylaştıkça sanayi yatırımları rota üzerindeki ülkelere kayabilir; örneğin Avrupalı bir firma Rusya yerine Kazakistan’da fabrika kurup ürünlerini Orta Koridor’la Avrupa’ya yollamayı tercih edebilir. Böyle bir senaryoda, Türkiye ve Orta Asya ülkeleri küresel tedarik zincirlerinde daha merkezi bir konum alacaklardır.
Özetle, Orta Koridor’un tam anlamıyla hayata geçmesi, Türkiye ve Orta Asya ekonomilerinde yeni bir çağın kapısını açabilir. Ticaret akışlarının yönü ve hacmi değişirken, bölge ülkeleri arasındaki ekonomik bağlar da güçlenecektir. Bu durum, refah artışı, teknoloji transferi ve bölgesel kalkınma açısından olumlu sonuçlar doğuracaktır. Elbette projenin başarıya ulaşması için bürokratik engellerin kaldırılması, gümrük işlemlerinin hızlanması ve bölgesel istikrarın korunması şarttır. Nitekim Türk Devletleri Teşkilatı bünyesinde ulaştırma bakanları arasında imzalanan Ortak İşbirliği Protokolü ve koordinasyon mekanizmaları bu engelleri aşmak için devrededir.
Proje sayesinde Türkiye, bölge ülkeleriyle olan ilişkisinde kazan-kazan diplomasisi yürütebilmekte; onlara somut ekonomik faydalar sunarken kendi jeoekonomik hedeflerini gerçekleştirmektedir. Böylece, tarihsel ve kültürel bağların ötesinde, ortak projeler ve karşılıklı bağımlılık yaratılarak ilişkiler sürdürülebilir hale gelmektedir. Türkiye’nin KKTC meselesindeki sessizliği de bu çerçevede anlam kazanmaktadır: Orta Koridor gibi büyük stratejik resimde, Ankara dostlarını kaybetmek yerine kazanmayı tercih etmiş ve Türk dünyası ile entegrasyon vizyonunu zedelememeye özen göstermiştir. Uzun vadede, Orta Koridor’un başarıya ulaşması Türkiye’nin Avrasya güç dengesinde söz sahibi olmasını sağlayacak; Orta Asya ülkelerine de Rusya-Çin eksenine alternatif güçlü bir seçenek sunmaya devam edecektir.