Washington, 8 Ağustos 2025 tarihinde Güney Kafkasya için kritik bir gelişmeye sahne oldu. ABD Başkanı Donald Trump’ın ev sahipliğinde Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın attıkları imzalar 90’lı yıllardan bu yana süregelen düşmanlığı sona erdirdi. Anlaşmanın en önemli kısmı ise Azerbaycan ile Nahçıvan’ı birbirine bağlayan ve ABD’nin liderliğinde işletilecek olan koridor oldu. Kimileri bu gelişmeden memnunken kimileri de sürecin bariz kaybedeni konumuna düştü. Trump Route for International Peace and Prosperity (Trump Uluslararası Barış ve Refah Yolu) ya da Kısaca TRIPP olarak adlandırılan yolun isim babasının ise Ermenistan tarafı olduğu, teklifin onlardan geldiği ortaya çıktı. Aliyev de anlaşmanın “Kafkaslardaki kalıcı, ebedi barışı” başlattığını belirtti. Haklı olduğu yadsınamaz, zira Kafkaslarda Karabağ, Güney Osetya ve Abhazya, Kuzey Karadeniz’de de Gagavuzya, Transdinyester ve Donbass gibi donmuş çatışmalar ve çözülmemiş sorunlar, Sovyetler Birliği’nin bu ülkelere mirasıydı. Şimdi ise bunlardan birinin sonuçlanması bu kötü mirasın artık sona ermeye başlaması için çok önemli bir adım.
Mevcut Durumun Özeti
Elbette bugünlere kolay gelinmedi. Kafkasların kaderi imparatorlukların sınır bölgeleri olmaktı, ancak son yüzyıllarını Osmanlı, Rus, Fars ve Britanya imparatorluklarının güç çekişmelerine sahne olarak geçirdi. Bu yüzden bölgenin kaderi uzak başkentlerden belirlendi ve daima satranç tahtasının bir bölümü olarak kullanıldı. Rusya’nın bölgedeki varlığı ise 1783’te Gürcistan ile imzaladıkları Georgievsk Antlaşması ile başladı ve o günden sonra bölgedeki sorunlar daha da alevlendi. Yani Rusya’nın bölgedeki hegemonyasını korumak için sıklıkla başvurduğu “ortak tarih” retoriğinde haklılık payı var.
İki ülke arasındaki Karabağ meselesi daha Sovyetler Birliği dağılmadan, 1988 yılında, bölgedeki Ermenilerin bağımsızlık referandumu düzenlemesiyle başladı ve bu dönemde ortaya çıkan çatışmalar 1994 yılına kadar gittikçe artarak bir savaşa dönüştü. SSCB’nin sahneden silinmesinin ardından taraflar Batı desteğini almak için aktif olarak uğraştı. Ancak henüz 1992 yılında Ermeni lobisinin faaliyetleri sonucunda ABD Kongresi, Azerbaycan’a doğrudan yardımları engelleyen 907 sayılı düzeltmeyi kabul etmesiyle Azerbaycan bu yarışta geri düşmeye başladı. 1995 yılında Karabağ ile birleşme konusunu anayasasına ekleyen Ermenistan, gerçekleştirdiği tanınmayan işgale rağmen 1996’da AB ile Ortaklık ve İşbirliği Anlaşması imzalayabildi. Yine bu yıllardan beri Avrupa Komisyonu tarafından TACIS olarak da bilinen bir hibe ve yardım programına dahil edildi. 2000’li yıllar da Ermenistan-Batı ilişkilerinin gelişmesine tanık olmaya devam etti. 2004 yılında Avrupa Komşuluk Politikası’ndan yararlandı, 2009 yılında Doğu Ortaklığı girişimine dahil oldu, 2017’de de AB-Ermenistan Kapsamlı ve Genişletilmiş Ortaklık Anlaşması onaylandı. Belki de bu yüzden 2018’de gerçekleşen Kadife Devrim ile Paşinyan iktidara gelmeyi başardı, ancak Karabağ konusunda geri adım atmadı.
Bu sırada Azerbaycan kartlarını İsrail ve Türkiye üzerine oynadı. Enerji kaynakları sayesinde elde ettiği servet birikimini yavaş yavaş ordu modernizasyonu içim harcarken tıpkı Türkiye’nin sözde Ermeni soykırımı konusunda yaptığı gibi, Yahudi lobisinin de desteğini alarak Karabağ sorununu gündemde tuttu. Karabağ Azerbaycan’ın politikasının en belirleyici unsurlarından birisi haline geldi. Bakü, bölgede askeri varlığını koruyan ve nüfuzu halen hissedilen Rusya’ya karşı açıkça karşı çıkmadı, ancak Azerbaycan’daki milliyetçileri duyguları da sönümlenmedi.
Bazen bir savaş çok hızlı bir çözüm getirebilir ve 2020 yılında gerçekleşen 44 Gün Savaşı ya da İkinci Karabağ Savaşı da Kafkaslardaki bu donmuş çatışmayı bir anda çözüverdi. İki aydan kısa süre içerisinde Azerbaycan askerleri Karabağ’daki Ermeni direnişini söküp attı. Moskova’da Rus lider Vladimir Putin ile aynı masaya oturan Aliyev ve Paşinyan ateşkes anlaşmasını imzaladı. 30 yıl sonra yeniden dünya gündemine oturan Karabağ sorunu artık çözülmeye başlamıştı. Çözüm sürecinde Azerbaycan’ın Ermenistan’dan olan talepleri arasında göze çarpan önemli bir unsur da Azerbaycan ve Nahçıvan arasında kurulacak olan Zengezur Koridoru oldu, ancak bu konudaki talepler ve pazarlıklar 2025’e kadar sürdü.
Ta ki 8 Ağustos’a kadar…
Anlaşmanın Temel Unsurları
• Azerbaycan ve Nahçıvan arasında oluşturulacak olan koridor ABD konsorsiyumu tarafından geliştirilecek ve bünyesinde demiryolu, otoyol, petrol ve doğalgaz boru hatları ve fiber optik hatlardan oluşan bir altyapı bütününü barındıracak şekilde tamamen ekonomik nitelikte olacak. Ermenistan, koridorun geçeceği bölge için ABD’ye 99 yıllık bir imtiyaz tanıdı.
• Taraflar barış anlaşmasının ilk aşamasını imzalarken şiddeti resmi olarak sona erdirdi. Karşılıklı iletişimi geliştirirken hem birbirleri ile hem de ABD ile enerji, teknoloji, sınır güvenliği ve ticaret konusunda ikili anlaşmalar yapmayı taahhüt etti.
• Taraflar AGİT Minsk Grubu’ndan çekilmeyi kabul ederek bu grubun feshedilmesini taahhüt etti.
• ABD’nin Azerbaycan’a yönelik ambargosu kaldırıldı.
Bölgesel ve Küresel Etkiler
İkinci Karabağ Savaşı’nın belki de en önemli etkisi tarafların, Rusya’nın bölgedeki varlığının barışı sağlamadığı gibi, sorun çözümünde bir katkısının olmadığını idrak etmeleri oldu. Oysa daha birkaç yıl öncesine kadar bu iki ülke de Rusya’nın arka bahçesi gibi görülüyor, Rus nüfuzunun bu ülkelerin üzerinde kırılması pek olası görülmüyordu. Bugünse taraflar arasında bir Mutabakat Zaptı imzalanarak bir stratejik çalışma grubunun kurulması kararına varılabildi. Hem de bu grubun esas işlevi ABD ile ilişkilerin ve iş birliklerinin geliştirilmesi üzerine çalışmak olduğu belirtildi.
Azerbaycan açısından bu gelişmeler aniden ortaya çıkmadı. Zaten ülkedeki liberal çevreler ve milliyetçi gruplar artık Rus gölgesinin altından çıkarak Batı’ya yaklaşmayı istiyordu. Bu istek zamanla ülkedeki Batı yanlısı söylemleri güçlendirirken Rus karşıtı tutumları da belirginleştirdi.
Söylemler yıllardır var olsa da, Azerbaycan-Rusya ilişkilerindeki asıl gerilimler 25 Aralık 2024 tarihinde başladı. Bu tarihte Azerbaycan’dan havalanan ve Rusya’nın Grozni kendine iniş yapmak için alçalan uçak, Rus hava savunma sistemleri tarafından vuruldu. Uçak, Kazakistan’ın Aktau kendine yönlendirildi ancak aldığı hasar sebebiyle iniş sırasında düştü. Mürettebat dahil toplam 67 kişiden 38’i bu kazada hayatını kaybetti. Ardından Şubat 2025’te Bakü’deki Rus Evi, Moskova lehine ajanlık yaptığı ve Azerbaycan’daki sosyal ve politik gelişmeleri etkilemeye çalıştıkları gerekçesiyle kapatıldı. Bu olayı, Rusya’da Yekaterinburg bölgesindeki Azerbaycan topluluğuna Rus güvenlik güçlerinin operasyon düzenlemesi ve bu sırada topluluğun önde gelen iki isminin öldürülmesi izledi. Taraflar birbirlerini suçladı, Azerbaycan’da Rus iş insanları ve medya mensupları göz altına alındı. Son olarak da Washington’da liderlerin zirvesi sırasında Rusya, Ukrayna’da bulunan SOCAR tesislerinden birini bombaladı.
Öte yandan Azerbaycan artık yıllardır arzuladığı hedefe ulaştı: Nahçıvan’a kesintisiz bir kara bağlantısı. Azerbaycan’ın bu bağlantı için en önemli isteği ise Ermenistan sınırı ve gümrüğüne takılmamaktı. Bu durumda koridorun ABD denetiminde olmasıyla aşılmış oldu. Nitekim Azerbaycan şimdiden Karabağ’da işgalden kurtardığı bölgelerdeki demiryolu hatlarının yapımını bu yıl bitmeden tamamlamayı hedefliyor ve Nahçıvan’daki demiryolu altyapısını da iyileştirmeyi planlıyor.
Azerbaycan’ın bir diğer kazancı ise Trump’ın 1992 yılında yürürlüğe giren 907 sayılı düzeltmeyi kaldırması oldu. Artık Bakü’nün Erivan’ı düşman devlet olarak değil, olası bir partner olarak gördüğü düşünüldüğünde, bu ambargonun bir önemi de kalmamış oldu. Bu sayede Azerbaycan artık doğrudan Amerikan savunma sanayi ürünlerine talip olabilecek.
Ermenistan içinse durum daha karışık. Halihazırda Karabağ yenilgisinin ardından özellikle Ermeni milliyetçileri ve Rus yanlısı hizipler tarafından hedef tahtasına konulan Paşinyan, yenilginin ardından henüz 2020 yılında darbe ve suikast tehlikesi dahi atlattı. Geçen beş yıl içinde ise Erivan’dan gelen açıklamalar gittikçe Rus yörüngesinden çıkarak Batı’ya dönelmenin sinyalleriyle doluydu.
Son aylar Ermenistan’ın kendi iç hesaplaşmasının daha da şiddetlenmesine tanık oldu. Erivan, darbe suçlaması ile hem Apostolik Ermeni Kilisesi’ne hem de Taşnaksutyun partisine operasyonlar düzenledi. Darbe iddialarının gerçekliği şüphe götürse de bu iki kurum hem ülkedeki Ermeni milliyetçileri hem de Ermeni diasporası üzerindeki etkilerini kullanarak Karabağ konusunu “Büyük Ermenistan” tezleri üzerinden sürekli gündeme getiriyorlardı. Paşinyan kanadı ise buna karşı olarak somut gerçekleri öne sürüyor ve Büyük Ermenistan iddialarının dayandığı tarihsel yükten kurtulunması gerektiğini iddia ediyor. Buradan hareketle Paşinyan, 1995 yılında kabul edilen Ermenistan anayasasında Dağlık Karabağ bölgesine yönelik atfı kaldırmayı da Washington’da kabul etti.
Ermenistan’ın en büyük beklentisi Türkiye ile olan sınırın açılması. Nitekim Türkiye 2010 yılında da Ermenistan’ın Karabağ’dan çekilmesi karşılığında sınırı açma teklifinde bulunmuştu. Ayrıca Erivan 2023 yılında duyurduğu Barış Kavşağı projesi de çevre ülkelerden gelen ticaret hatlarını birleştirmeyi ön görüyordu, ancak bu proje Türkiye ve Azerbaycan sınırları kapalı olduğu için hayata geçememişti. Şimdi, Trump Koridoru sayesinde sınırların açılmasıyla birlikte Ermenistan’ın ekonomik abluka koşullarından kurtulması ve Rusya’ya olan bağımlılığının daha da azalması artık söz konusu.
Yine de koridorun statüsü Ermeni kamuoyunda tartışmalara yol açacaktır çünkü Paşinyan defalarca kez Ermeni toplumuna yabancı oluşumların Ermeni sınırlarında veya toprakların faaliyet göstermeyeceği sözünü vermişti, ancak şimdi bölgenin 99 yıllığına ABD’ye kiralanması bu sözden geri adım atıldığının göstergesi. Öte yandan ABD yönetiminin, toprakların nihai olarak Ermenistan egemenliğinde olacağını belirtmesine ek olarak, burada faaliyet gösterecek olan uluslararası konsorsiyumlara katılması olası Ermeni şirketlerinin de yerel işçileri istihdam ederek Ermenistan ekonomisine can suyu olması, yerel tepkilerin bastırılmasını sağlayabilir. Yine de belirtmek gerekir ki şimdiden ABD’deki Ermeni diasporası oluşumu ANCA’dan anlaşmaya karşı tepkiler yükseldi bile.
İran tarafının gelişmelerini dişlerini sıkarak izlediğini iddia etmek aşırı olmayacaktır. İran’ın resmi tepkisi bu anlaşmanın “kalıcı bölgesel barış için önemli bir adım olduğu” yönünde olsa da açıklamanın devamında yabancı güçlerin bölgeye müdahalesinin bölge güvenliği için tehdit oluşturabileceğini belirtti. İran ayrıca iki ülkeyle de ikili kanallar üzerinden çalışmaya hazır olduğunu da açıkladı.
Elbette İran’ın açıklamasındaki samimiyet sorgulanacaktır, beş yıldır Zengezur Koridoru projesini engellemek için üstü kapalı askeri müdahale tehditlerinde bulunan Tahran’ın, şimdi bu anlaşmayı memnuniyetle karşılaması olası değildir. Koridor, İran’ın Batı pazarına giden tek kara yolu olan İran-Ermenistan yolunu kapatması ve İran’ın Güney Kafkasya planlarına bir set çekmesi Tahran için önemli bir yenilgi. Bu koridor ayrıca Batı’nın İran’ı ekonomik ve politik olarak çevrelemesine katkı sağlayacak. Bu bakımdan İran medyasında da bu koridorun yalnızca ekonomik bir hat olmayacağı ve belki gelecekte askeri amaçlarla kullanılabileceği de dile getiriliyor. Bu tür uyarılar yalnızca İran medyasında dönmüyor. İran ordusundan da Trump’ın hem Aliyev hem de Paşinyan’ı kandırdığına ve Rusya, İran, Çin ve Hindistan’ın bu koridora karşı harekete geçeceklerine dair sesler yükseldi.
ABD, Rusya ve Çin üçgeninde ise Trump Koridoru yeni bir satranç hamlesi niteliğinde. 19. yüzyılda Britanya ve Rus imparatorluklarının Kafkasya ve Türkistan bölgesindeki siyasi mücadelesini tanımlamak için kullanılan “Büyük Oyun” ifadesini artık aynı bölgede bu üç devlet için kullanmak yanlış olmaz. Öte yandan geçmişte bu oyunu kazanan Rusya, şimdi gittikçe kaybedeni haline geliyor. Ukrayna’da yıllardır bir batağa saplanan ve hedefine bir türlü ulaşamayan ve NATO ile olan sınırı çok daha genişleyen Rusya, Esad’ın düşüşüyle Akdeniz ayağının kesilmesinin üstüne şimdi de Güney Kafkasya kapısının da kapanmasıyla karşı karşıya. Bölgede kendisi ile yakın olan tek iktidar Tiflis kalsa da Gürcistan’da da halkın Batı yanlısı tepkileri yüzünden bu durumun da ne kadar sürdürülebilir olduğu tartışılır.
Bu yenilginin arkasında Rusya’nın bölge ülkelerine yönelik tutumları göz ardı edilmemeli. Rusya, bölge ülkelerine yönelik düzgün bir kamu diplomasisi ve ekonomik yatırım programlar uygulamak yerine Rus yanlısı olan siyasetçileri ve oligarklara dayanmayı tercih etti. Ülkeler arasındaki sorunlar için arabuluculuk yaparak hakem rolünü üstlenmektense mevcut krizleri dondurmayı daha makul buldu. Çözülmeyen bu sorunların zaman içinde birikerek bölge ülkelerini kendisinden uzaklaştıracağını ön göremedi. Bu sebeple bir zamanlar Rusya’nın arka bahçesi gibi görülen ülkelerde artık Rusya’ya karşı yükselen sesler, çatlak ses olarak değerlendirilemeyecek kadar çoğaldı.
ABD bu satranç hamlesiyle sadece Rusya ve İran’ın birer önemli taşını almakla kalmadı, Çin’e de bir piyon kaybettirdi. Çin’in Orta Koridor İnisiyatifi için Zengezur rotasını kullanması artık bu ticaret hattının Amerikan kontrolüne tabi olması anlamına gelecek. Ancak ABD’nin esas kazancı artık Hazar ve Türkistan bölgelerinin enerji kaynaklarına doğrudan ulaşım sağlayabilmesi oldu. Buradan gelecek olan boru hatları TRIPP üzerinden geçeceği için sadece Rusya ve Çin’i saf dışı bırakmış olmayacak, ayrıca stratejik otonomi peşinde ABD’den bağımsızlaşmaya çalışan AB’nin de alternatif enerji kaynaklarına Amerikan mührünü vurmuş olacak. Kısacası Trump tek bir hamle ile dört büyük güce de önemli kayıplar verdirmeyi başardı.
Türkiye, koridor konusunun gölge taraflarından birisi olarak bu konunun doğrudan etkilediği aktörler arasında. İkinci Karabağ Savaşı’na giden yolda, savaş sırasında ve sonrasında Azerbaycan’a çeşitli destekler vermekten tereddüt etmeyen Türkiye, 2020 yılında bu yana Zengezur Koridoru için ısrarcı politikasını sürdürdü. Türkiye için konunun en önemli noktası, Zengezur Koridoru üzerinden Türkistan’a doğrudan bağlanabilmesiydi. Bu transit hatlara entegre olması ile Türkiye hem ihracat hem de geçiş gelirleri açısından önemli gelirler sağlayabilecekti. TRIPP ile birlikte aslında Türkiye’nin bu amacına ulaştığını söylemek yanlış olmaz, ancak Ankara’nın da bu gelişmeyi pek beklemediği anlaşılıyor. Türkiye gerçekten de arzusuna ulaşsa da bunun bir bedeli oldu: Bu koridorun açılması ve onu engelleyen iki oyuncunun sahadan çekilmesine karşılık Amerikan şemsiyesi altında faaliyet gösterme zorunluluğu.
Sonuç Yerine: Trump Koridorunun Puslu Havası
Henüz her şeyin çok belirsiz olduğunu belirtmekte yarar var. Kamuoyu önünde imzalanan maddelerin içinde netleşmemiş pek çok şart mevcut ve diğer bölgesel anlaşmaların, TRIPP’in hayata geçmesi durumunda nasıl etkileneceği belirsiz.
Bunun başında gelen konu Avrasya Ekonomik Birliği’nin ortaya koyduğu ortak gümrük. Ermenistan’ın da üyesi olduğu AEB, üye ülkelerden geçen ürünlerin kendi gümrük kurallarına uygunluğunu zorunlu tutuyor. Dolayısıyla Ermenistan’ın egemenliği altında bulunan bu koridordan geçen her ürün aslında AEB standartlarına uymak zorunda kalacak. Bu durum, TRIPP’in etkinliğini sınırlandırabilir.
Koridorun statüsündeki belirsizlik varlığını koruyor. Bu muğlaklığın gelecekte ne gibi sorunlara yol açabileceğini kestirmek güç, ancak koridorun güvenliğinin kim tarafından sağlanılacağı sorusu bu belirsizlikteki en önemli etken, zira eğer bu güvenlik ABD tarafından sağlanacaksa bu, ABD’nin bölgeye asker konuşlandırması anlamına gelecektir. Bu da İran’ın korkularını haklı çıkarabilir.
Moskova’nın artık masada olmaması, İran ile de beraber olarak artık bölgede daha farklı unsurlarla varlık göstermesine yol açabilir. Ukrayna Savaşı başladığından beri Rusya her ne kadar bazı cephelerde yenilgiyi kabul etse de genellikle olası tehditlere şiddetle karşı gösterdiği bilinmektedir. Bu durum belki de bölgede hiç beklemediğimiz yeni vekalet savaşlarına ve terör örgütlerinin doğumuna neden olabilir.
Türkiye için artık Kafkas politikası daha da karışacak, keza değerlendirilmesi ve denge politikasına dahil edilmesi gereken bir süper güç daha bölgeye geldi. Ermenistan bu hamle ile Türkiye için politika üretimini daha da zorlaştırdı. Ayrıca Türkiye ile Türkistan arasında gelip gidecek her nakliye işleminin artık Amerikan gözetiminde gerçekleşecek olması Türkiye’nin stratejik otonomi arayışı için yeni bir sorun teşkil edecek.
TRIPP’in Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki düşmanlığı sonlandırdığı kolaylıkla söylenebilir, ancak bölgede yeni gerilimlerin ve yeni dengelerin (veya dengesizliklerin) ortaya çıkacağı şimdiden aşikâr.