Connect with us

Hi, what are you looking for?

HariciyeHariciye

Köşe Yazıları

Çağrı Akbulut yazdı: “BAAS Rejiminin Ardından Suriye İçin Yeni Bir Ufuk”

Baas Partisi, Suriye ve Arap Baharı

Baas Partisi, 1943 yılında Arap milliyetçiliği temelinde kuruldu ve 1950’lerin ortalarında Arap dünyasında önemli bir aktör haline geldi. 1963’teki askeri darbe ile iktidara gelen Baas, 1966’da Marksist kanadın yükselmesi ve 1970’te Hafız Esad’ın yönetimi ele geçirmesiyle daha otoriter bir hale geldi. Ancak, Baas Partisi’nin iktidara gelmesiyle birlikte parti içerisindeki mezhepsel ayrımlar giderek daha belirgin hale geldi. Hafız Esad, Baas Partisi’ni iktidara taşımasına rağmen, Nusayri mezhebine mensup subayların artan etkisiyle Baas, giderek Nusayri mezhebinin egemenliğine girmeye başladı. Bu durum, Baas Partisi’nin yönetiminde sadece ideolojik değil, aynı zamanda mezhepsel bir yönelim oluşturdu.

Bu mezhepsel temele dayalı kontrol, Baas’ın iktidarını güçlendirdi, ancak aynı zamanda Arap dünyasında yalnızlaşmasına yol açtı. Irak Baas Partisi ise Şii ve Sünni Arapları temsil eden bir yapıya sahipti ve Baas ile arasında ideolojik ve mezhepsel ayrımlar bulunmaktadır. Bu mezhepsel farklılıklar, Baas ile Irak Baas’ı arasındaki ilişkileri derinleştiren bir faktör oldu.

Hafız Esad, sadece orduyu değil, aynı zamanda mezhepsel ayrılıkları da kendi rejimini pekiştirmek için kullanarak, 1982’deki Hama Ayaklanması gibi sert müdahalelerle muhalefeti bastırmıştır. Esad’ın yönetimi, Nusayri mezhebinin gücünü ve desteğini kullanarak, bu mezhebin rejimin en güçlü unsurlarından biri haline gelmesini sağlamıştır. Bu mezhepsel dinamikler, Baas’ın iktidarını sürdürmesinde kritik bir rol oynamıştır.

Beşar Esad’ın başa geliş süreci, Bekir Esad’ın ani trafik kazasında hayatını kaybetmesiyle şekillendi. Bassel Esad, babasının doğal halefiydi ve modernleşme yolunda reformlar yapacağına dair umutlar vardı. Ancak, Bassel Esad’ın ölümü, Beşar Esad’ın beklenmedik bir şekilde liderlik pozisyonuna yükselmesine neden oldu. Babasından devraldığı iktidarla Beşar Esad, başlangıçta demokratikleşme vaatlerinde bulunsa da, artan muhalefet karşısında baskıcı yöntemlere başvurdu. Deneyimsizliğine rağmen hızla güçlü bir yönetim kurarak, babasının mirasını sürdürdü.

2003’te ABD’nin Irak’ı işgali sonrasında, Beşar Esad, uluslararası baskılarıyla Baas Partisi’nin yönetimini sağlamlaştırmak adına bazı reformlar yapmış olsa da, bu değişimlerin çoğu yüzeysel kaldı. Uluslararası toplumun demokratikleşme taleplerine rağmen, Esad rejimi, baskıcı politikalarına devam etti. Hariri suikastı sonrası artan uluslararası tepkiler ve bölge ülkelerinin Suriye’ye verdiği destek, muhalefetin hareket alanını kısıtladı.

2011’de Arap Baharı’nın dalgası Suriye’ye de sıçradı. Mart ayında Dera’da başlayan barışçıl protestolar, hızla tüm ülkeye yayıldı. Bu süreçte, halkın talepleri başlangıçta reform odaklıydı ancak rejimin sert müdahalesi ve göstericilere yönelik baskılar, barışçıl protestoların silahlı direnişe dönüşmesine neden oldu. Bu olaylar, Suriye’deki iç savaşı tetikleyen ana unsurlar haline geldi. Rejim karşıtı hareketler, 2 Haziran 2011’de Antalya’da düzenlenen “Suriye’de Değişim Konferansı”nda birleşerek rejime karşı ortak bir tavır aldılar. Bu bir araya geliş, Suriye’deki muhalif hareketlerin uluslararası bir boyut kazandığının göstergesiydi.

Suriye’deki iç savaş, yalnızca bir iç çatışma olarak kalmamış, aynı zamanda mezhepsel ve bölgesel dinamiklerin de etkisiyle daha karmaşık bir hale gelmiştir. Beşar Esad’ın yönetimi, mezhepsel ayrımları kullanarak siyasi gücünü pekiştirmeyi hedeflemiş, bu durum Suriye’nin komşuları olan Irak Baas’ı ile gerilimlere yol açmıştır. Özellikle Irak Baas’ı, Suriye Baas’ının Nusayri mezhebine dayalı yapısına karşı mesafeli durmuş ve bu da Arap dünyasında Suriye’nin yalnızlığını artırmıştır.

İç savaşın başlangıcında, Suriye ordusundan ayrılan muhalif unsurlar, rejime karşı silahlı direnişe geçmiş ve bu süreçte Türkiye, Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) kurulmasında ve silahlandırılmasında önemli bir rol oynamıştır. Türkiye, ayrıca muhalifleri eğiterek bu yapıyı güçlendirmiştir. Bu, Suriye’deki iç savaşın bölgesel boyutunu daha da derinleştirmiştir.

Baas Partisi’nin Suriye’deki tarihi, ideolojik hedeflerin ötesinde, mezhepsel gerilimlerin ve siyasi çekişmelerin şekillendirdiği bir süreç olmuştur. Bu süreç, Arap Baharı’ndan önce başlayan baskıcı yönetimin ve mezhepsel çatışmaların Suriye’deki siyasi istikrarsızlıkla nasıl derinleştiğini ve nihayetinde iç savaşa yol açtığını anlamak için kritik bir öneme sahiptir. İç savaş, aynı zamanda Suriye’nin uluslararası ilişkilerini ve bölgesel dengeleri de yeniden şekillendirmiştir.

Suriye’de Neler Olacak?

Bu yazıda, Suriye’de Baas rejiminin nasıl kurulduğunu, Esad ailesinin yönetime nasıl geldiğini ve iç savaşın nasıl ortaya çıktığını ele aldık. Bu başlıkta ise, 8 Aralık itibarıyla yönetimi sona eren Baas Partisi ve Esad rejiminin ortadan kalkmasıyla yaşanabilecek olası senaryoları tartışacağım.

2011 yılından bu yana, çok sayıda farklı silahlı grup ve bu grupların destekçisi konumundaki bölgesel ve küresel güçlerin çatışma içinde olduğunu biliyoruz. Esad rejimi, İran, Rusya ve İran destekli milis gruplar sayesinde Suriye’nin büyük bir bölümünde hakimiyet kurmuş ve iç savaş büyük ölçüde sona ermiş gibi görünmekteydi. Ancak, İran’ın bölgede İsrail ile yaşadığı çatışmalar ve Rusya’nın Ukrayna ile savaşta olması, Esad rejimine verilen desteği zayıflatmış olabilir. Bu değerlendirme, uzun süredir çatışmalarda yer alan Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) lideri Ebu Muhammed Colani’nin, diğer silahlı grupların başını çekerek 27 Kasım’da başlattığı ve 8 Aralık’ta başarıyla sonuçlandırdığı saldırılardan yola çıkarak yapılmaktadır.

2011 yılından bu yana devam eden iç savaşı yalnızca 11 gün içinde sonlandırmak, iki temel ihtimali gündeme getirmektedir. Birincisi, Esad rejimi ekonomik ve askeri desteğini kaybetmiş olabilir. İkincisi ise HTŞ öncülüğündeki silahlı gruplar rejime karşı üstünlük elde edecek kadar büyük bir destek almış olabilir. Kendi kanaatim, Esad rejiminin arkasındaki desteği kaybettiği ve bu durumu fırsat bilen silahlı grupların, destekçileri olan ülkelerle birlikte harekete geçtiği yönündedir. Bu kanaati, Rusya’nın Suriye’deki askeri üslerini boşalttığına dair iddialarla da destekleyebiliriz.

Suriye’de yaşanabilecek üç ana senaryodan bahsetmek mümkündür.

Birleşik Bir Suriye Senaryosu

Bu, gerçekleşmesini arzu ettiğim ancak gerçekleşmesi en zor olan senaryodur. Suriye’nin çok çeşitli etnik köken, mezhep ve din gruplarından oluşan kozmopolit yapısı, bu senaryoyu zorlaştırmaktadır. Üstelik bu toplulukların silahlanmış ve hizipleşmiş olduğunu göz önüne aldığımızda, farklı çıkar gruplarını ortak bir noktada buluşturmak hayli güç olacaktır. Ayrıca, Suriye’de darbelerin, istikrarsız yönetimlerin ve kronikleşmiş çatışmaların varlığı, demokrasi için uygun bir ortam olmadığını göstermektedir.

Bölgesel ve küresel güçlerin çıkarlarını da dikkate alırsak, bu senaryonun gerçekleşme ihtimali oldukça düşüktür. Bu senaryonun uygulanabilmesi için tüm çıkar gruplarının yararına olan bir anayasanın hazırlanması ve seçimlere gidilmesi gereklidir. Ancak, şu anki siyasi ve toplumsal atmosferde bunun oldukça zor olduğu kanaatindeyim. Ayrıca ABD gibi bölgede etkili güçlerin, Suriye anayasasını tasarlama girişimi, Ürdün ve Lübnan gibi örneklerin tekrarlanmasına yol açabilir.

Suriye muhalefetinin uluslararası tanınırlığa sahip meşru hükümeti, İstanbul merkezli Suriye Ulusal Koalisyonu’dur ve bu hükümet, Suriye’nin Geçici Hükümeti (SMO) üzerinden siyasi bir etki alanına sahiptir. Ancak, Heyet Tahrir Şam (HTŞ) kurduğu hükûmette, bu gruptan kimseye yer vermemiştir. Bu da, SUK ve HTŞ’nin siyasi liderliğinin birleşmesi ve tek bir yapı haline gelmesi konusunda belirsizlik yaratmaktadır. Yine de, bu birleşimin nasıl olacağı şu an için netlik kazanmış değildir.

Öte yandan, Güney’deki ÖSO mensuplarının oluşturduğu Yeni Suriye Ordusu, ABD güdümünde bir yapıdır ve bu grup Şam’a ilerlerken, normalde HTŞ’nin değil, onlar tarafından yönlendirilmiştir. Teknik olarak bu grup SUK’a bağlı görünse de, pratikte daha çok CIA güdümlü hareket etmektedir. Ancak, bu grup oldukça kalabalık olmamakla birlikte, bölgedeki dinamiklere etki edecek kadar belirleyici olabilir.

İlerleyen süreçte tamamen birleşik bir Suriye yerine, çeşitli gruplara özerklik verilerek bölgesel yönetimlerin oluşturulduğu bir yapı benimsenebilir. Ancak bu durumda, özellikle Türkiye gibi önemli bir bölgesel aktörün, güney sınırında Kürt bir bölgesel oluşuma karşı çıkacağı unutulmamalıdır.

Heyet Tahrir eş-Şam’ın Otoriter Yönetimi

Suriye’nin mevcut yapısının demokrasi için elverişsiz olduğunu daha önce ifade etmiştim. Bu bağlamda, HTŞ’nin otoriter ve tek taraflı bir yönetim olarak ortaya çıkma ihtimali yüksektir. Örgüt lideri Ebu Muhammed Colani’nin kardeşlik, birlik ve beraberlik üzerine yaptığı söylemler, iktidarın elde edilmesi durumunda süreklilik arz etmeyebilir. Esad rejiminin bıraktığı otoriter modelin HTŞ ile devam etme olasılığı vardır.

HTŞ’nin El Kaide ile doğrudan bağlantılı olması, İslamcı bir grup olarak ortaya çıkışı ve kullandığı beyaz üzerine siyah hilafet sancağı, bu senaryoyu günümüz Taliban yönetimi ile benzer hale getirmektedir. Bu durum, Suriye’de ilerleyen süreçte otoriter bir İslamcı devletin kurulabileceği ihtimalini güçlendirmektedir. Orta Doğu’da devam eden İsrail-Filistin çatışmaları da bu senaryonun gerçekleşme ihtimalini artırmaktadır.

Yeni Bir İç Savaş

En kötü ve en olası senaryo, bir yönetimin oluşturulamaması ve gruplar arasında topyekûn bir çatışmanın başlamasıdır. Suriye’nin kozmopolit yapısı, asayişin sağlanamaması ve gıda ile tıbbi malzeme yetersizliği, zamanla anarşiyi körükleyebilir. Bu durum, küresel ve bölgesel güçlerin de katılacağı bir iç savaşı beraberinde getirebilir.

Böylesi bir senaryo, büyük bir bölgesel istikrarsızlık yaratabilir. Esad rejimine bağlı silah altına alınmışlar dışında gönüllü NDF (Ulusal Savunma Kuvvetleri) güçleri, Şebbihalar ve eski rejimin suçlularının Lazkiye dağlarında direnme ihtimali hala mevcut olup, silah bırakmaya yanaşmayan gruplar hâlâ var. Bu unsurlar, rejime karşı güçlü bir karşıt güç oluşturabilir ve Suriye’deki iç savaşın yeni bir evresini tetikleyebilir. Ayrıca, YPG (Halk Savunma Birlikleri) konusu da önemli bir iç savaş tetikleyicisi olabilir. YPG’nin bölgedeki etkisi ve özellikle Türkiye’nin bu gruba karşı duyduğu tepkiler, Suriye’deki çatışmanın daha da derinleşmesine yol açabilir. Bu gelişmeler, küresel güçlerin müdahale etmesi için ek bir zemin oluşturabilir.

ABD, bu güç boşluğunu doldurmak adına müdahalede bulunup, bir anayasa tasarlayarak kendi çıkarlarına uygun bir yönetimi başa geçirebilir. Bu, hem bölgedeki istikrarsızlığı derinleştirebilir hem de küresel güçlerin bölgedeki çıkar çatışmalarını daha da körükleyebilir.

Genel Değerlendirme

Bu üç senaryonun gerçekleşip gerçekleşmemesi büyük ölçüde küresel ve bölgesel güçlerin çıkarlarına bağlıdır. Esad rejiminin çatışmalar sırasında İran ve Rusya’dan beklediği desteği görememesi, rejimin çöküşünün ana sebebi olmuştur. İsrail’in Golan Tepeleri’ni aşarak Suriye topraklarına girişi ve gerçekleştirdiği hava saldırıları, Suriye’nin geleceğini kendi halkının değil, bölgesel ve küresel aktörlerin belirleyeceğini göstermektedir. Hava saldırılarının ve toprak genişletmenin asıl sebebi, Suriye’nin askeri kapasitesini tamamen yok etmek ve Hizbullah’a giden kara yollarını denetime almak olmuştur. ABD’nin bu süreçte İsrail’i kullanarak kendi hedeflerini gerçekleştirebilir.

Çağrı Akbulut, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü 4. sınıf öğrencisi. İstihbarat ve dış politika alanlarında araştırmalar yapmakta, savunma sanayii, istihbarat çalışmaları ve dış politika üzerine odaklanmaktadır. Küresel savunma sanayiindeki gelişmeleri ve bu gelişmelerin stratejik etkilerini analiz etmektedir.

Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

You May Also Like

Köşe Yazıları

Basra Körfezinin girişinde yer alan Abu Musa, Küçük ve Büyük Tund adaları 1971 yılında İran tarafından adaların ilhak edilmesinden itibaren günümüze kadar geçen sürede...

Köşe Yazıları

En sonda söylemek gerekeni en başta söyleyelim; Türkiye bu projeyi tamamlayacak, öngörülebilir gelecekte de tamamlamaktan başka bir seçeneğe sahip değil. Bu mecburiyetin gerekçeleri ayrı...

Köşe Yazıları

Yunanistan, önümüzdeki 6 yıl içerisinde sahip olacağı kabiliyetler sayesinde, olası bir çatışmanın 8. saatinde; Tüpraş ve Aliağa rafinerileri; Gölcük ve Aksaz donanma üsleri, Arifiye...

Köşe Yazıları

7 Ekim 2023 tarihinde başlayan Gazze İsrail savaşıyla beraber dünya gündemi bu savaşın yıkıcılığına odaklandı. Savaşla birlikte Hamas’ın en büyük destekçilerinden biri olan İran’ın,...