Akdeniz havzası, insanlık tarihinin en eski ticaret ve etkileşim alanlarından biri olarak, medeniyetlerin kesişme noktasında yer almıştır. Bu kadim denizin kıyılarında konumlanan Türkiye ve İtalya, Doğu Roma İmparatorluğu’ndan Osmanlı-Venedik rekabetine uzanan zengin bir tarihsel mirası paylaşmaktadır. Günümüzde iki ülke ilişkileri, tarihsel rekabetin yerini stratejik işbirliğine bırakmasıyla yeni bir boyut kazanmıştır.
NATO’nun güney kanadının iki önemli aktörü olarak Türkiye ve İtalya, Soğuk Savaş döneminde öncelikle güvenlik odaklı bir ilişki geliştirmiştir. Sovyet tehdidine karşı ortak savunma stratejileri geliştiren iki ülke, 21. yüzyılda ilişkilerini çok boyutlu bir yapıya kavuşturmuştur. Özellikle 2000’li yılların başından itibaren ekonomik ve kültürel bağların güçlenmesi, ikili ilişkilerde yeni bir dönemin kapılarını aralamıştır.
Libya krizi, Türk-İtalyan ilişkilerinin test edildiği önemli bir dönüm noktası olmuştur. Her iki ülkenin de bölgede istikrarın sağlanması yönündeki yapıcı tutumu, Akdeniz’de ortak bir vizyon geliştirilebileceğini göstermiştir. İtalya’nın Libya’daki tarihsel bağları ve ekonomik çıkarları ile Türkiye’nin son dönemde geliştirdiği aktif diplomasi, bölgesel istikrar için tamamlayıcı bir nitelik taşımaktadır.
İtalya’nın Lübnan ve Cezayir’deki artan varlığı, Fransa’nın geleneksel nüfuz alanında yeni bir rekabet dinamiği yaratmaktadır. Libya ve Tunus’ta Türk-İtalyan işbirliğinin başarılı sonuçlar vermesi, bu modelin diğer Kuzey Afrika ülkelerine de uygulanabileceğini göstermektedir. Özellikle Cezayir’in enerji potansiyeli ve Lübnan’ın stratejik konumu düşünüldüğünde, Türkiye ve İtalya’nın koordineli politikalar geliştirmesi, Fransız nüfuzunun dengelenmesinde etkili olabilir. İtalya’nın kolonyal dönemden kalan olumsuz mirasının Fransa’ya kıyasla daha hafif olması ve Türkiye’nin bölgedeki yumuşak gücü, bu işbirliğinin başarı şansını artırmaktadır.
Afrika kıtası, Türk-İtalyan işbirliğinin yeni ve gelişmekte olan bir boyutunu oluşturmaktadır. İtalya’nın kolonyal dönemden kalan bağlantıları ve güçlü ekonomik altyapısı, Türkiye’nin ise son yıllarda geliştirdiği yumuşak güç unsurları ve insani diplomasi yaklaşımı, Afrika’da sürdürülebilir kalkınma için önemli fırsatlar sunmaktadır. THY’nin Afrika’daki geniş uçuş ağı ve Türk müteahhitlerinin kıtadaki başarılı projeleri, İtalyan şirketlerinin teknolojik birikimi ve finansal gücüyle birleştiğinde, Afrika’nın kalkınmasına önemli katkılar sağlayabilir.
Savunma sanayii alanında da iki ülke arasında artan bir işbirliği potansiyeli bulunmaktadır. İtalyan MBDA şirketi ile Türk savunma sanayii kuruluşları arasında geliştirilen ASTER füze savunma sistemi, bu alandaki işbirliğinin somut örneklerinden biridir. Türkiye’nin yerli savunma sanayiinde kaydettiği ilerlemeler ve İtalya’nın teknolojik birikimi, NATO’nun güney kanadının güçlendirilmesi için önemli fırsatlar sunmaktadır.
Doğu Akdeniz’de yaşanan gerilimlerde İtalya’nın pozisyonu da dikkat çekicidir. Yunanistan’ın Korfu Adası çevresindeki aşırı karasuları talepleri ile İtalya arasındaki anlaşmazlık, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki tezleriyle benzer hukuki temellere dayanmaktadır. Her iki ülke de Yunanistan’ın adalardan kaynaklanan aşırı deniz yetki alanı taleplerinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu savunmaktadır. Bu ortak hukuki pozisyon, Doğu Akdeniz’de Türk-İtalyan işbirliği için yeni fırsatlar sunmaktadır.
Enerji güvenliği, ikili ilişkilerin bir diğer önemli boyutunu oluşturmaktadır. Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının paylaşımı konusunda zaman zaman yaşanan gerginliklere rağmen, her iki ülke de bölgesel enerji hub’ı olma potansiyeline sahiptir. TANAP ve TAP boru hatları projelerinin tamamlanması, Avrupa’nın enerji güvenliğine katkı sağlarken, Türk-İtalyan enerji işbirliğinin de temelini oluşturmaktadır.
Göç konusunda da İtalya ve Türkiye’nin çıkarları önemli ölçüde örtüşmektedir. AB’nin tutarsız göç politikalarından en çok etkilenen ülkelerden biri olan İtalya, özellikle Lampedusa krizi sonrasında birlik içinde yalnız bırakılmıştır. Türkiye’nin göç yönetimindeki tecrübesi ve İtalya’nın AB içindeki ağırlığı, daha gerçekçi ve sürdürülebilir bir Avrupa göç politikasının şekillenmesinde etkili olabilir. Her iki ülke de göç yükünün adil paylaşımı ve kaynak ülkelerde istikrarın sağlanması konusunda benzer pozisyonlar almaktadır.
Ancak ilişkilerin geleceği açısından bazı zorluklar da mevcuttur. Türkiye’nin AB üyelik sürecinde yaşanan tıkanıklıklar, zaman zaman ikili ilişkilere de yansımaktadır. Ayrıca Doğu Akdeniz’deki münhasır ekonomik bölge tartışmaları ve Kıbrıs sorunu gibi hassas konular, ilişkilerin gelişimini etkileyebilmektedir.
Gelecek perspektifinde, Türk-İtalyan ilişkilerinin dört temel eksende geliştirilmesi önem taşımaktadır:
1. Akdeniz’de güvenlik ve istikrarın sağlanması için ortak bir vizyon geliştirilmesi ve bölgesel krizlerin çözümünde koordineli hareket edilmesi.
2. Afrika’da ekonomik ve insani kalkınma projelerinde işbirliğinin artırılması, özellikle altyapı, eğitim ve sağlık alanlarında ortak projelerin hayata geçirilmesi.
3. NATO çerçevesinde güney kanadının güçlendirilmesi ve savunma sanayii alanında teknoloji transferi ve ortak üretim projelerinin geliştirilmesi.
4. Lübnan ve Cezayir gibi Fransız nüfuz alanındaki ülkelerde koordineli politikalar geliştirilerek bölgesel dengelerin yeniden şekillendirilmesi.
Sonuç olarak, Türk-İtalyan ilişkileri, tarihsel derinliği ve çok boyutlu yapısıyla bölgesel istikrar ve refah için önemli fırsatlar sunmaktadır. İki ülke arasındaki işbirliğinin derinleştirilmesi, sadece ikili ilişkiler açısından değil, Akdeniz havzasının geleceği açısından da kritik önem taşımaktadır. Karşılıklı çıkarların gözetildiği, yapıcı ve pragmatik bir yaklaşımla bu potansiyelin realize edilmesi, her iki ülkenin de stratejik hedeflerine ulaşmasına katkı sağlayacaktır. Özellikle Fransız nüfuzunun dengelenmesi ve Yunanistan’ın maksimalist taleplerinin sınırlandırılması konularında iki ülkenin işbirliği, Akdeniz’de yeni bir dengenin kurulmasına öncülük edebilir.