Connect with us

Hi, what are you looking for?

Köşe Yazıları

Burak Yıldırım Yazdı: “Tarihte İlk Kez Yunanistan Türkiye’ye Karşı Mutlak Hava Üstünlüğü Elde Ediyor”

Yunanistan, önümüzdeki 6 yıl içerisinde sahip olacağı kabiliyetler sayesinde, olası bir çatışmanın 8. saatinde; Tüpraş ve Aliağa rafinerileri; Gölcük ve Aksaz donanma üsleri, Arifiye 1. Ana Bakım Fabrika Müdürlüğü; Çanakkale, Osmangazi, 15 Temmuz, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim köprüleri gibi önemli tesisler ve altyapı elemanları vurabilecek kapasiteye ulaşacak.

İsrail ise coğrafi mesafeler nedeniyle bu tür bir harekat icra edemeyecek olsa da hava kuvvetlerinin envanterindeki uçakların yetenekleri sayesinde İtalya’dan Çin’e kadar rakipsiz bir hava kuvvetine sahip. Halihazırda İran’ın Rusya’dan temin ettiği SU35’ler ile Türkiye hava sahası doğudan da çok güçlü bir şekilde tehdit ediliyor. Hava kuvvetlerinin envanterindeki uçakları uçurmak için Pakistan’dan pilot ithal eden Suudi Arabistan bile Türk Hava Kuvvetleri’nden daha geniş bir filoya sahip olmuştur.

Türkiye saati ile 27 Ocak’ta sabaha karşı, Biden Türkiye ve Yunanistan’a önemli miktarda ve nitelikte silah satışına dair bildirim mektubunu Kongre’ye gönderdi. Hem Türkiye hem de Yunanistan NATO üyesi ülkeler oldukları için 15 gün içinde Kongre’de bu satışları engelleyecek bir kanun çıkmazsa Pentagon ve Milli Savunma Bakanlığı yasal aşamayı geçmiş olarak satışın teknik ayrıntılarını müzakere edecekler. Savunma Sanayisi Başkanlığı halihazırda CAATSA yaptırımlarına tabii olduğu için müzakere aşamasında resmi olarak bulunamayacak.

ABD’de 1976’dan beri yürürlükte olan yasa gereği Kongre’nin satışı engelleme ya da içeriğine dair şartlar getirme yetkisi bulunsa da yaklaşık 50 yıldır bu tür bir kanun hiçbir askeri satış sürecinde çıkarılamadı. ABD son 20 yılda 900 milyar USD tutarında silah ihracatı yaptı ve son 6 yılda tüm dünyadaki savaş-çatışma alanlarının 2/3’ünde taraflardan en az birine, çoğu kez tüm taraflara silah satışı gerçekleştirdi. Özetle, çok yüksek ihtimalle ABD Kongre’sinden bu satışı engelleyecek bir karar çıkmayacak. Zaten Yunanistan’a F35 satışının da eş zamanlı olarak yapılması Kongre’nin Helenik lobi (HALC) temsilcilerini fazlasıyla memnun etti. Ermeni lobisi (ANCA) bir girişimde bulunacak olsa da yeterli sayıya ulaşmaları mümkün olmayacaktır. Bu lobileri Hindistan (Hindu American Foundation), Kürt (American Friends of Kurdistan) ve In Defense of Christians lobileri de destekliyor.

Türkiye’ye F16 ve modernizasyon paketi satışının önüne çıkabilecek en muhtemel risk ise Donald Trump’ın 2024’de başkan seçilmesiyle ortaya çıkabilecektir. Trump, başkanlığının ilk döneminde Türkiye’nin F35 programında çıkarılması kararını alıp uygulamıştı. Erdoğan’ın kararıyla Rusya’dan alınan S400 hava savunma sistemleri nedeniyle Türkiye’yi CAATSA yaptırımlarına tabii tutan Trump; Erdoğan’ın Orta Doğu, Filistin ve Doğu Akdeniz’deki istikrarsız ve değişken politikaları nedeniyle F16 ve modernizasyon paketi satışlarını durdurabilir. Diğer bir deyişle, 40 yeni uçak ve 79 adet modernizasyon kiti, tüm bu uçaklar için alınan mühimmatlar ve eklentiler tamamen teslim alınmadan 2040 yılı itibariyle Türk Hava Kuvvetleri, işletebileceği herhangi bir modern muharip savaş uçağına sahip olamayabilir. Modernizasyon kitleri daha erken teslim edilebilir olsa da yeni F16’ların teslim edilebileceği en erken tarih 2029’u bulacaktır.

Peki teknik açıdan Yunanistan hava üstünlüğünü nasıl ele geçirdi?

Bu tür tehditleri nasıl üretebilir?

Türkiye’nin alacağı yeni uçaklar ve modernizasyon kitleri toplamda 119 adet son sürüm F16’ya sahip olacak. Bu uçaklar kamuoyunda F16 B70 VIPER olarak biliniyor. Envanterimizde geriye kalan F16’ların tamamı da ASELSAN  ana yükleniciliğindeki ÖZGÜR modernizasyon programına tabii tutulacak. ÖZGÜR ile B70 VIPER dengi bir kabiliyete sahip olunması hedefleniyor. B70 VIPER sürümlerindeki uçaklarımız yerli mühimmatlarımızı kullanamayacak. 23 milyar USD’lık alımın önemli bir kısmını oluşturan yüklü mühimmat alımı da bu nedenle yapılacak. ÖZGÜR ile modernize ettiğimiz F16’lar ise yerli mühimmatları kullanabilecekler. Tüm modernizasyon projeleri tamamlandığında filomuzdaki F16’lar çok güçlü ve kabiliyetli AESA tip radarlara sahip olacaklar. Tüm savaş uçakları için en önemli bileşenlerin başında gelen radarlar son derece modern yeteneklere sahip olacaklar. Ancak F16’lar AESA radarlara sahip olsalar da radarda daha uzak mesafeden daha belirgin bir şekilde görünebilir olacaklar.

ABD’den yapacağımız alımın listesine bakacak olursak, tüm B70 VIPER sürüm uçaklarımızın görüş ötesindeki hedefleri tehdit etmeleri için tam olarak 2 sorti donatacak mühimmat alınmış olmasının sebebi de bu nedenle açıklanabilir. Ancak Yunanistan satın alacağı F35’ler ile hem gelişmiş AESA tip radarlara, hem muadili bulunmayan sensörlere sahip olacak. Üstelik bizim F16’larımızın kullanacağı AESA tip radarlar Yunanistan’a ait F35’leri güvenli bölgede tespit edemeyecekler. Yunan F35’leri Türk F16’larını tespit edip 2 adet atış gerçekleştirebilecekler. Türk F16’ları ise kendisine 2 adet atış gerçekleştiren Yunan F35’lerini tespit bile edemeyecekler. Diğer yandan Yunan F35’leri Fransız üretimi Rafale’ler ile desteklenecekler. Rafale’ler de radarda Türk F16’larından daha zor tespit edilebilecek uçaklardır. Üstelik bu Rafale’ler F35’in kullandığı hava-hava mühimmatlarının tamamından daha uzun menzilli Meteor isimli füzeleri kullanabiliyorlar. Yunanistan’ın böyle bir yeteneği bulunmasa da herhangi bir hava resmini Rafale’lerine gönderebilseydi, kendi kıyılarındaki Rafale uçakları İzmir’deki Türk F16’larını tehdit edebilirdi. Elbette zamanla bu tür yetenekler kazanmalarının da önünde herhangi bir engel bulunmuyor. F35 sadece Yunan hava kuvvetlerini değil kara kuvvetlerini ve donanmasını da destekleyecektir. Yunan F35’leri sahip oldukları sensör ve radarlar sayesinde tespit ettikleri tüm unsurları dost hava savunma ve donanma füzeleriyle de tehdit edebilirler. Yunanistan henüz bu yeteneğe de sahip değil ancak halihazırda bu konuyla ilgili bir datalink çalışması bulunuyor ve F35’leri teslim almaya başladığında bu yeteneğe de sahip olacaktır.

Başka bir ayrıntı ise F35’in pilot kasklarıyla ilgili; F35’le birlikte pilotlar çok yüksek durumsal farkındalık kapasitesi üreten bir kask kullanıyorlar ve F16 pilotlarına karşı görüş içi durumlarda bile avantaj sağlıyorlar. Yani it dalaşı olarak bilinen yakın mesafeli çatışma senaryolarında da F35’ler F16’lara karşı bilinenin aksine avantaj sağlayabilecektir. Tüm veriler ve karşılaştırmalar bir tarafa, Yunanistan halihazırda F16 B70 VIPER sürüm uçaklara sahiptir ve elindeki eski sürüm F16’ları modernize ettirmektedir. Yani Türkiye’nin yakın gelecekte sahip olacağı uçaklara Yunanistan şu anda sahiptir ve aktif olarak kullanmaktadır.

Yani yazının başında belirttiğimiz gibi; somut bir çatışmada, F35 ile teçhiz edilmiş Yunan hava kuvvetleri hem Türk F16’larını düşürebilir hem de Türkiye içindeki stratejik öneme sahip noktaları bombalayabilirler. S400 dahil, elimizdeki hiçbir hava savunma sisteminin de bu durumu engelleyebilecek kabiliyeti yoktur. Uzun süreli bir savaş senaryosunu dışarıda bırakacak olursak bile, kısa süreli bir çatışmada Yunanistan Türkiye’ye uzun yıllar telafi edemeyeceği zararlar verebilir. Türk ekonomisinin alacağı zararı telafi etmek mümkün olmayabilir. Bölgemizdeki ülkelerden Romanya’nın da halihazırda vermiş olduğu F35 siparişlerini teslim almayı beklediğini ayrıca belirtmek gerekir. Bu durumda Türkiye’nin NATO içindeki pozisyonu da oldukça zayıflayacaktır. Bugün hiçbir kazanım elde edilemeyen diplomatik kozlara yarın sahip olmak bile mümkün olmayacaktır. Türkiye’nin savaş sebebi saydığı Yunanistan’ın 12 millik kıta sahanlığı talebine karşı alabileceği askeri tedbirlerin sınırları ise daralmıştır.

Türkiye yeni F16’lar ve modernizasyon kitleri talebini 2.5 yıl önce ABD’ye iletmiş ancak oldukça uzun süre boyunca cevap alamamıştır. Yunanistan ise F35 talebine 6 ayda olumlu cevap alabilmiştir. Diplomatik olarak Yunanistan bu alım karşılığında hiçbir şey sunmamıştır ve büyük bir kazanım elde edebilmiştir. Türkiye ise NATO genişlemesine verdiği onay için hiçbir şey elde edememiştir. ABD ile politik anlaşmazlıklarını çözememiştir. Yunanistan, Makedonya’nın NATO üyeliğini 11 sene bekletip talepleri yerine geldikten sonra onay vermiştir. Ancak Türkiye benzer bir başarı elde edememiştir. Esasında F16 satışı ile İsveç’in NATO üyeliğine onay verme arasında hiçbir ilişki de yoktur. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelik talepleri, Türkiye’nin F16 ve modernizasyon kiti talebinden çok sonra gündeme gelmiştir. Türkiye F16 ve modernizasyon kiti talebini F35 projesiyle ilgili alacaklarını mahsup etmeye yönelik bir çözüm olarak dile getirmiştir. Türkiye, büyük bir kırılım yaratmayacak, nesil avantajı sağlamayacak bir alım karşılığında Yunanistan’ın tüm askeri platformlarına çağ atlatacak bir alım yapmasına ne itiraz edebilmiş ne de NATO genişlemesiyle ilgili kendi lehine bir süreç işletebilmiştir. 27 Ocak’ta Kongre’ye gönderilen bildirime ek olarak ABD Yunanistan’a, EDA programı kapsamında; 3 devriye gemisi, 4 korvet, 2 nakliye uçağı, onlarca kamyon ve onlarca zırhlı araç da hibe ediyor. Yunanistan’ın Ukrayna’ya göndereceği demode silahlara karşılık da 200 milyon USD’lık bir ABD yardımı yapılacağı ilan ediliyor. Yakın gelecekte Yunanistan’a modern askeri kargo uçakları ve yakıt ikmal uçağı satışının da önü açılıyor. Bu sayede Yunanistan Kıbrıs’a kadar hava harekatı icra etme yeteneğine kavuşabilir, halihazırda Yunanistan’ın böyle bir kapasitesi bulunmuyor.

Diğer yandan ABD tarafından ilan edilen basın bildirisinde Türk Hava Kuvvetleri’nin içinde bulunduğu duruma dair kullanılan ifadeler de önemlidir. Türk Hava Kuvvetleri’nin öngörülebilir gelecekte çok büyük bir yetenek kaybı tehlikesiyle karşı karşıya kalacağı üstü kapalı olarak ifade edilmiştir. Mevcut filonun ömrünün sonuna geldiğine dair ifade özellikle dikkat çekicidir. AKP iktidarı devraldığı filoyu yenileyememiş ve muharip jet sayısı bu süre zarfında %30’dan fazla düşmüştür. Bir birliğin mevcudunun %30’undan fazlasını kaybetmesi askeri açıdan etkisiz hale gelmiş olduğu anlamına gelir. Bu nedenle F16’ların gövde ömürlerini uzatacak yapısal parçalar da satış anlaşmasına dahil edilmiştir. Bazı alt sistemlerin yedeklerinin fazlaca alınmış olması anlaşmanın diğer bir dikkat çekici kısmıdır. Bu parçaların MMU KAAN projesinde kullanılabilmeleri muhtemeldir ancak bu konuyla ilgili bir anlaşma yapılıp yapılmadığını bilmek mümkün değildir. Anlaşmada olmamasına rağmen bu parçaların MMU KAAN’da kullanılmaları halinde ABD yeni bir ambargo uygulayabilir. Ortaya çıkan tablo itibariyle yetkinlikleri ve kapasiteleri sorgulanır hale gelen diplomatların ve bürokratların bu hususu anlamaları ve bu kapsamda da müzakere başlığı açmaları Türkiye lehine olacaktır.

MMU KAAN projesi Türkiye’nin halihazırda yürüttüğü en büyük ve en stratejik sanayi projesidir. Sadece askeri nitelikleri itibariyle değil, sanayi dönüşümümüzü sağlayabilecek kapasiteye sahip olmasına rağmen iktidar tarafından bu potansiyel kullanılmamaktadır. MMU KAAN da siyasi rant devşirme nesnesi olarak ele alınmaktadır. İktidar koalisyonu içinde de MMU KAAN projesine düşmanlık eden taraflar bulunmaktadır ve bu taraflar sadece insansız jet uçaklarına yatırım yapılması gerektiği fikrini savunmaktadırlar. Siyasi rant devşirme nesnesi olarak kullanıldığı için kamuoyu gerçekçi olmayan bilgilerle yanıltılmaktadır. F35’den daha üstün niteliklere sahip olacağı ilan edilen MMU KAAN’ın 2030’lu yıllarda seri üretime gireceği iktidar propagandacıları tarafından sıklıkla ilan edilmektedir. ‘’Bu tarihlerde F35’den daha üstün bir uçağı seri üretime alabileceksek, ÖZGÜR modernizasyon projesiyle de F16’larımızı modernize edebileceksek, neden on milyarlarca dolarlık kamu bütçesini bu tür alımlara harcıyoruz?’’ sorusu karşımızda durmaktadır. Kamuoyu seçimler özelinde manipüle edilmektedir. Bu manipülasyon karşılığında ise ülkemizin güvenliği tehlikeye girmektedir. Açıkça yalan propaganda yapan bu temsilciler ülkemize ve geleceğimize büyük zararlar vermektedirler.

Türkiye’nin F35 projesinden çıkarılmasına kadar proje aleyhinde hiçbir çıkışı olmayan bu propaganda temsilcileri toplumu başka bir konuda da manipüle etmektedirler. F35 projesi ile ilgili teknik izahı ve karşılığı olmayan yalanlar yoğun bir şekilde dolaşıma sokulmuştur. F35 günümüze kadar üretilmiş kaza-kırım oranı en düşük, en gelişmiş teknolojilere sahip, karşı tedbir geliştirilmesi en zor savaş uçağıdır. Harbe hazırlık ortalaması daha alt nesil uçaklara göre çok daha yüksektir. ABD; Birleşik Krallık, İtalya ve İsrail’in F35’in yazılım kaynaklarına erişim taleplerini kabul etmiştir. Bu yöndeki talepleri reddetmemektedir. Diğer yandan Türkiye’nin F35’lerle hava harekatı icra etmesine yönelik ABD engeli temelindeki tüm riskler F16’lar için de geçerlidir. ABD’den temin edilen yedek parçaların kesintiye uğraması bile bu tür bir senaryo için yeterli olacaktır. Yani F35 üzerinden ABD’ye bağımlı kalınacağına dair savlar halihazırda F16’lar için de kullanılabilir. En nihayetinde savaş uçağınızı baştan aşağıya kendiniz imal etmiyorsanız üretici ülkeyle yapacağınız anlaşma çerçevesinde ithal uçakları kullanabilirsiniz.

Türkiye’nin F35 proje ortağı olarak elde edeceği maddi kazanım, uçakları satın alması için harcayacağı miktardan daha fazla olacaktı.

Bu tür bir avantaj hiçbir proje ortağı için mümkün olmamıştır. Bu avantajı Türkiye NATO’nun 1999 genişlemesinde elde edebilmiştir. Aynı genişlemede Türkiye PKK terör örgütü sözde lideri Abdullah Öcalan’ın teslim edilmesini de şart koşmuştur. Günümüze uyarlayacak olursak, AKP iktidarının benzer bir başarıyı elde edebilmesi için hem 6. nesil savaş uçağı projesine ortak olabilmeyi hem de Fettullah Gülen’in iade edilmesini sağlaması gerekirdi.

İktidar propagandacıları tüm bu gerçekleri ve olguları ısrarla görmezden gelmektedir. Türkiye’nin F35 projesinden çıkarılması herhangi bir hasım ve rakip ülke için rüyalarda gerçekleşebilecek kadar lehte bir durum olabilecekken Türkiye bu maddi zarara AKP eliyle uğramıştır. Temin edilen S400 hava savunma sistemleri ise ne kendi radar sistemimize entegre edilebilmiştir ne de hava sahamıza yönelik tehditleri bertaraf edebilecek yetenekler kazandırmıştır. Potansiyel ihlalleri ve tehditleri 7/24 esasında takip etmesi gereken sistemler depoda beklemektedir. S400 ile birlikte kullanılan füzelerin miktarı ise kısıtlıdır; sistem kullanılacak olsa bile somut bir savaşın ilk 24 saatinden sonra kullanabileceği füze stokta bulunmamaktadır.

ABD’nin Türkiye ve Yunanistan için yayınladığı basın bültenlerinden sonra bir diğer tartışma meselesi de yapılan satışların maliyetiyle ilgili olmuştur. Türkiye’ye 23 milyar USD’a mal olacağı ilan edilen bu satışın daha düşük bir fiyata yapılması mümkündür. Nihai müzakereler tamamlandığında son fiyat ortaya çıkacaktır. Ancak 40 yeni uçak ve 79 modernizasyon kitine ek olarak mühimmat, pod ve diğer eklentilerin önemli bir maliyet oluşturacağı açıktır. Yine de bu maliyetin 23 milyar USD olması mümkün ve makul değildir. Bu miktarda bir kaynağın bu sistemler için harcanması da akılcı değildir. Yunanistan için ilan edilen bültende ise F35’lerin kullanabileceği mühimmatlar listede bulunmamaktadır. Elbette gerekli mühimmatlar teslim tarihi yaklaştıkça daha kolay bir şekilde temin edilebilir ancak mühimmatsız satış fiyatı Yunanistan için de oldukça yüksektir. Onların da nihai müzakerede alım fiyatını düşürmeleri kesindir.

Özetle; Türkiye diplomatik kazanımlar elde edebileceği/etmesi gereken bir süreçte çok büyük güvenlik tehditleri zafiyetleriyle karşı karşıya kalmıştır. Askeri açıdan caydırıcılığı yakın gelecekte sorgulanabilir hale gelecektir. 10 yıl öncesine kadar İsrail, Mısır, Suudi Arabistan, İran ve elbette Yunanistan’ın da dahil olduğu bölge hava kuvvetleri arasında en güçlü, en nitelikli, en hazır, en tecrübeli ve en caydırıcı olan Türk Hava Kuvvetleri rekabette geriye düşmüştür. Yunanistan önümüzdeki 10 yılda Ege’de mutlak hava hakimiyetine sahip olacaktır. Türk dış politikası mevcut şekliyle yönetilmeye devam ederse önümüzdeki 20 yılda Yunanistan kendi tezlerini askeri yollarla da kabul ettirebilecek kabiliyetlere sahip olacaktır.

Burak Yıldırım, Vefa Lisesi ve Galatasaray Üniversitesi mezunu.

Güvenlik politikaları ve dış politika konularında araştırmalar yapıyor. Araştırmacılık alanları; savunma sanayii, güvenlik politikaları ve dış politika. Türkiye-Yunanistan-Ermenistan ilişkileri, savunma sanayii planlaması, profesyonel orduya geçiş başlıklarında ulusal ve uluslararası makaleleri yayınlandı. 2023 Genel Seçimlerinde CHP’den İstanbul milletvekili adayı oldu.

Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

You May Also Like

Köşe Yazıları

Basra Körfezinin girişinde yer alan Abu Musa, Küçük ve Büyük Tund adaları 1971 yılında İran tarafından adaların ilhak edilmesinden itibaren günümüze kadar geçen sürede...

Köşe Yazıları

En sonda söylemek gerekeni en başta söyleyelim; Türkiye bu projeyi tamamlayacak, öngörülebilir gelecekte de tamamlamaktan başka bir seçeneğe sahip değil. Bu mecburiyetin gerekçeleri ayrı...

Köşe Yazıları

7 Ekim 2023 tarihinde başlayan Gazze İsrail savaşıyla beraber dünya gündemi bu savaşın yıkıcılığına odaklandı. Savaşla birlikte Hamas’ın en büyük destekçilerinden biri olan İran’ın,...

Köşe Yazıları

1949 yılında kuruluşunun hemen ardından İsrail’i resmen tanıyan ilk Müslüman ülkenin Türkiye olması, Tel Aviv ile Ankara arasındaki ilişkileri başından itibaren özel kılan önemli...

Exit mobile version